Auguste Rodin (1840-1917) ‘The Kiss’ ile mermerin soğukluğunu, iki aşığın tedirgin ama istekli yakınlaşmasıyla sıcak bir ana dönüştürmüştür. Sayısız kopyasıyla herkesin aşina olduğu bu heykel aşkın ve şehvetin en tanıdık imgelerinden biri haline gelse de insanın bakışını her seferinde alıkoyabilir. Bakan kişiye o anın keyfini çıkarması için zaman tanır. Çiftin hikâyesini de bilmek gerekmez. Zaten birbirine dudağına kadar sokulmuş âşıklar için bu dünyada başka neyin önemi vardır ki.
‘The Kiss’ [1888-1089) ilk olarak, Rodin’in hiç bitmeyecek eseri ‘Cehennem Kapıları’nın bir parçası olarak tasarlanmıştı. Kapılar ise yapılması planlanan Dekoratif Sanatlar Müzesi için sipariş edilmiş ancak müzenin yapımı hiç gerçekleşmemişti. Yine de Rodin uzun yıllar üzerinde çalışmaya devam etti. ‘Düşünen adam’, ‘Adem ile Havva’, ‘Ugolino ve Oğlu’ gibi önemli eserlerinin çıkış noktası oldu bu kapılar.
‘Cehennemin Kapıları’nda dekoratif birer eleman gibi işlenmiş figürler Dante’nin ilahi Komedya’sının günahkâr kahramanları, ölüm sonrasında geçen bir yol hikâyesinin parçalarıydılar. Kapıdaki yerinden sonradan çıkarılan ‘The Kiss’deki çift de yasak bir ilişkinin kurbanlarıydı. Üstelik mitolojik birer karekter değil, Dante’nin yaşadığı dönemde tanıklık ettiği bir aşk trajedesinin kahramanlarıydılar. Rimini Lord’unun karısı Francesca ile erkek kardeşi Paolo: başlarken biten bir ilişkide, ilk öpücüğün ardından gelecek ölümü tattılar.
Rodin, heykeline verdiği ‘Âşıklar’ ismini, ilk sergisinin ardından eleştirmenlerin ısrarı üzerine ‘The Kiss’e çevirmiştir. Bu değişiklik ister istemez heykelin anlatımını âşıklar üzerinden hikâye yerine, eylemin kendisine ve yaşandığı ana doğru yönlendirmiş olur. Nitekim öpüşme anının hemen öncesinde birlikte okudukları kitabın Paolo’nun elinden belli belirsiz kayması da bu ikinci anlamı kuvvetlendirir, öncesizlik ve sonrasızlık arasında bırakır figürleri.
İlk öpüşün tedirginliği ve şehveti bir aradadır.
Francesca’nın bacağından başlayıp Paolo’nun omzuna doğru kıvrılarak başının hemen altında biten arzulu uzanışını sakin bir dokunuşla ona cevap veren Paolo’nun eli tamamlar. Bu tamamlama kompozisyonun formunda da etkili olmuş, figürlerin üzerinde gezinen bakışın devamlılığı sağlanmıştır. Üte yandan bu kapalı kompozisyon âşıkları bulundukları mekândan soyutlayan bir anlamı da beraberinde getirir. Onları mekânsızlaştırır.
Belki de aşkın bir andan ibaret olmasını anlatır.
Mekânsızlık hissini heykelin işlenmeden bırakılmış dokusu üzerinden hissetmek de mümkün. Kaidesi tamamlanmadan bırakılmıştır. Tıpkı üzerinde taşıdığı figürlerin öpüşmesinin bitmemiş. Francesca ve Paolo arasında henüz filizlenmiş bir aşkın devam edememiş olması gibi.
BİLGE AYOOĞAN
bilgeaydogan@gmail.com