Son dakika haberleri… İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisine katılan eski devlet bakanı Melda Bayer’in rozetini taktı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklama ve siyaset yasağı kararına sert tepki gösteren Akşener, “Bu karar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar, halkın iradesine aykırı bir vesayet müdahalesidir. Bu karara bir darbedir. Türk demokrasisi.” dedi. İYİ Parti Genel Başkanı aynı açıklamada, “Yarın bu lider Başkan Mansur’u hedef alırsa biz de bir an bile düşünmeden, bir dakika bile oyalanmadan onun yanında yer alırız” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Bildiğiniz gibi AK Parti hükümeti sendikal örgütlenmenin önüne yüzde 2’lik bir engel koyarak, üyesini kaybeden yandaş sendikaları kurtarmaya çalışıyor. Hükümet, her zamanki yasadışılığıyla bunu yüzde 1’den 2’ye çıkarıyor. Bundan sonra. , yeni sendikaların oluşması engellenecektir.Bugün bunu tüm siyasetçileri bu çatı altına alarak söylüyorum, o engelleri direnerek aşma iradesini en iyi anlayan benim.

Sendika üyeliği yasaklanan 1.5 milyon memurumuz da 706 lira ödemeden ceza alacak. AK Parti’ye yakışır bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Milletimize karşı her teklif gibi Cumhur İttifakı da TBMM’den oy çokluğu ile kabul edildi.

Çılgın bir sistemle bütün Türkiye devletini tek elden ele geçireceğini sananların yarattığı bu krizin sonuçlarını hissediyoruz. Cumhuriyetimizi sevmeyenlerin çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi çaresizliğe terk ettikleri bir distopyaya mahkumuz. Bu ülkede 6 yaşındaki çocuklar bir gün tacize, açlığa, şiddete, işkenceye maruz kalabilir. Bunu yapanlar utansın!

Bunları Nur Elif için hayır olarak gören şerefsizleri Allah’a havale ediyorum. Anne babası zaten hapiste diyecekler, her şey için hükümeti suçlamayın. Bu ülkede bir çocuk açlıktan öldü. Daha önce çocuklarını ısıtamadığı için kendini öldüren bir anne vardı. Çocuklarımıza sahip çıkmak devletin görevi değilse kimin görevi? Dev Türkiye’nin gücünü kullanan devlet çocuklara sahip çıkamıyorsa, sorumluluk almaktan kaçınıyorsa ülkeyi ben yönetiyorum diye gezemez. Korkuluk musun? Sadece servetinizi güvence altına almak için mi oradasınız? O koltuklarda sarayın tadını çıkarmak ve maça özel jetle mi biniyorsunuz? Nur Elif beni endişelendiriyor, hesabını soracağım. Siz bu memlekette yaşarken, sefahat içinde yaşarken, ben yoksulluktan ölen çocuklarımızın hesabını vereceğim.

BİTKİYE CEVAP

Türkiye artık patolojik belirtileri olan tehlikeli bir zihniyetle yönetiliyor. Ne yazık ki empati, vicdan, sorumluluk duygusu gibi insani kavramlardan tamamen kopuk, sosyopatik bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu gerçek. Hatta iktidardakilerin her eyleminde, her cümlesinde, her sözünde bu gerçeği ürkütücü bir sıklıkla görüyoruz.

Beceriksizlikleri yüzünden yoksullaştılar; Asgari ücretlerimizin, memur ve emekli maaşlarımızın düzenlenmesinde bile buna şahit oluyoruz. Biliyorsunuz son olarak Türkiye’nin en yakıcı konularından biri olan EYT’li kardeşlerimizin durumu ile ilgili soruya “EYT mi?” Buna cevaben Plantasyon Bakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı uçarı açıklamalara bir yenisini daha ekledi.

Meğer hiç utanmadan bu milletin gözünün içine bakarak ‘Asgari ücretliye, memura, emekliye ne verilirse onun hakkıdır. Fakire vermek bereket getirir.” Yanlış duymadınız. Aynen öyle dedi. Ne cesaret! Ne küstahlık! Ne saygısızlık!

Hayır Sayın Bakanım sadaka dağıtıyor musunuz? lütufta mısın? Kendine gel!

ÇOK GÜÇLÜ İMAMOĞLU CEVAP

Hatırlayın 31 Mart İstanbul seçimleri yalanlarla iptal edildi. Sandıkların güvenliğinden sorumlu olmalarına rağmen muhalefeti yolsuzlukla suçladılar. Aradan 3 buçuk yıl geçti. Tek bir kişi cezai sorumluluğa getirilmedi. Yalanlarını destekleyecek tek bir kanıt bulunamadı. Ama siyasi tarihimize bu kara lekeyi koyanlar utanmadı. Milletimizden özür bile dilemediler. Sonra ne oldu? Halkın iradesini hiçe sayarak demokrasiye indirgemeye çalıştıkları darbe karşılığında İstanbul’u bir değil iki kez kaybettiler.

Doğrusu henüz akıllanmış değiller… Yenilgiyi henüz sindirmemişler. Halkın iradesini henüz kabul etmiş değiller. Hala demokrasiyi yakalamış değiller. Ve bu sefer inanın Türkiye’yi kaybedeceklerini göreceksiniz… Nitekim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun çarşamba günü aldığı tutuklama ve siyasi yasak kararıyla AK Parti hükümeti; Halkın iradesini bastırmaya çalışan bir vesayet rejiminin olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Yargıyı demokrasiye karşı bir sopa gibi kullanan 28 Şubat zihniyetinin bugünkü temsilcisi olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Seçimden mahkeme yoluyla da olsa alamadıkları İstanbul’u satın almak için ayıpların peşine düştüler. Kadınlara ‘fahişe’ demenin suç olmadığı bu ülkede, ‘aptal’ sözünü içişleri bakanına iade etmek suç sayıldı. Belediye başkanına “aptal” demek yasaldır; ama aptalın sözüne karşılık vermek suçtu. Nitekim Haziran ayında mahkeme davayla ilgili kararını verdi. Kararın açıklanmasına iki gün kala davanın hakimi değişti. Yani seçimi iptal ettikleri gibi, hakimi de iptal ettiler. Sonra bu saçmalığı cezalandıracak bir hakim bulmak için tüm Türkiye’yi dolaştılar.

Ve sonunda AK Parti teşkilatıyla davanın başına geçmesi için boy boy fotoğraflı bir hakim atadılar. Sonuç? Sonuç orada. Planlı ve programlı alınan absürt canice karar… Bakın vurgulayarak söylüyorum: Bu karar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar, halkın iradesine aykırı bir vesayet müdahalesidir. Bu karar Türk demokrasisine darbedir!

“EY YENİ SABAH, EY AKIT”

Ben de 14 Aralık’ta bu görevi yerine getirmek için yola çıktım. 2019 yılında olduğu gibi İstanbul halkının iradesine, darbe girişimine karşı Akram kardeşimle omuz omuza yürüdüm. 20 yıl önce Sayın Erdoğan’ın adaletsizliğine koştuğum gibi Ekram kardeşime de koştum. Yeni Şafak sahipleri, avukatınız gece yarısı evinizi aradığında kimseyi bulamamış, beni bulmuş, ben de oradaydım. Ah Akit, 1999’u hatırladın mı? Kocaeli’den milletvekili adayı olan eski İçişleri Bakanı Meral Akşener’i panik içinde arayıp “abla gürültüyle bizi ziyaret edin” dediğinizde İzmit’ten sizi ziyarete geldiğimi hatırlıyor musunuz? Beni aradın çünkü hepsi korkaktı. 20 yıl önce nasıl Amina Hanım’a koştuysam bu kez de kızım Dilek’e koştum. Nasıl ki Kemal Kılıçdaroğlu linç edilmeye çalışılırken yanına koştum, bu kez Ekrem İmamoğlu’na koştum.

“MANSUUR’U HEDEFİNE YAVAŞÇA KOYARSANIZ…”

Bu akıl yarın hedefini koyarsa Mansur başkan; Bu sefer bir an bile düşünmeden, bir dakika bile oyalanmadan yanındayız. bugün nasıl; ‘Saray seninse Saraçhane bizim!’ diyelimki; Gerekirse ‘Beştepe sizin, Ankara bizim!’ çok iyi biliyoruz

Eğer onlar; Seçimi kazanmak için tehdit gördüğü herkesi tasfiye etmeye yemin etti, biz Türk Milleti nezdinde millet sevgisini kazanan herkesin yanında kaya gibi durmaya yemin ettik! Eğer onlar; Onlar millet iradesini hiçe sayarak koltuklarını korumaya yemin ettilerse, biz de Türk Milletinin huzurunda Cumhuriyetimizin izinde demokrasimizi korumaya yemin ettik!

Onlar nefslerinin, hırslarının ve çıkarlarının esiri olmaya yemin ettilerse, biz de Türk Milleti nezdinde milletin sesini, taleplerini ve tercihlerini temsil etmeye yemin ettik! Belli ki bizim tavrımız bazıları için çok zor… Sanki emri kendileri vermiyormuş gibi komplo teorileri üretiyorlar.

Adli operasyonlar yetmezmiş gibi şimdi de haciz operasyonları yürütüyorlar. Beceriksizliklerini gizlemek için bize iftira atıyorlar. Halkın değişim arzusu, onun sönmesini istiyor.

ERDOĞANA: “Korkuyorsun!”

Umutsuzluğun hükmetmesini istiyorlar. Milletin dayanışma göstermemesini istiyorlar, herkesin kendi derdine düşmesini istiyorlar. Ancak çok önemli bir gerçeği unutuyorlar. Her zaman söylerim: Gerçeğin her zaman ortaya çıkmak gibi harika bir huyu vardır. Burada kendisine şunu hatırlatmak istiyorum: Acı çeken sizsiniz Sayın Erdoğan! Korkuyorsun!

Üstelik o kadar korkuyorsunuz ki; Geçmişte sana yapılanların, gördüğün haksızlıkların, önüne konulan siyasi engellerin bir benzerini yapacak gücün yok! Hatta 20 yıl önce Akram, başkana sizin operasyonunuzu savunup, okuduğunuz şiirin suç olduğunu söylediğinde o kadar paniğe kapıldınız ki! Ama merak etmeyin; Siz ne kadar korkarsanız biz o kadar kararlıyız. Çünkü biz cesaretimizi milletimizden alıyoruz.

“İSTANBUL’DA SOĞUTMAYA ASLA İZİN VERMEYECEKSİNİZ”

Ve iyilerin görünmez orduları olduğunu biliyoruz. Bu nedenle millet iradesini cesurca savunacağız. Millet iradesini ucuz oyunlara kurban etmeyeceğiz. Düşmeye alışkınsın. Ama biz buradayken asla İstanbul’a inmenize izin vermeyeceğiz! Demokrasi sizin için bir araç olabilir.

Ancak bizce demokrasi, Türk Devletinin varlığı ve Türk Milletinin huzuru için vazgeçilmez bir amaçtır. Çünkü biz; Kalplerimizde şahıslara ve gruplara hükmeden biz değiliz! Bir grup siyasi tacirin çizdiği yoldan sözde demokrasi pazarına gidenlerden değiliz!

Siyasi çıkarlarımız için demokrasiyi alete çevirenlerden değiliz! Biz makam bekleyenlerden değiliz! Çünkü bizim için demokrasi bir tercih değil zorunluluktur!

“ÖZGÜRLÜĞE KALDI, YAŞASIN HÜRRİYET!”

Dolayısıyla demokrasiden taviz vermek bizim siyaset anlayışımıza aykırıdır! Ama kimse endişelenmesin! Tarih boyunca her zulme, her haksızlığa, her haksızlığa karşı duracak yiğitler olduğu gibi, bugün de halkın iradesinin üzerinde bir vesayet kuran ve bu firavunun hükümdarlığını devirecek Musa vardır. !

“Yaşasın tiranlık, yaşasın özgürlük!” Tabii ki, cesur var! “Milletin sözü yeter!” Asil yürekler de var elbette! Bunu asla unutma:

Milletten koparak siyaset yapmaya çalışanların ortak özelliği; sonunda milletin verdiği cezaya çarptırılırlar. Oyunu ipotek eden, görmezden gelir! Sabrını zorlayan yok sayılır! Haklı itirazını bastırmaya çalışan kimse görmezden gelir! Umut ve özgürlük adına gölge düşürmeye çalışanlar bunu görmezden gelir! Fikrini kanun sayanlara, devlet hayali kuranlara, baktığı koca aynayı zenginlik penceresi sananlara kutuda doğru cevabı veriyor. milletin kalbi. Dün verdi, bugün ve yarın da elbette verecek. Tek adam sistemlerinin çökmesinin ve demokrasilerin ayakta kalmasının nedeni budur. Öyleyse; Tek adam sistemleri fakirleşiyor, demokrasiler zenginleşiyor.

Dolayısıyla tek adama dayalı sistemler tiranlığı getirirken, demokrasiler özgürlüğü yaşar. Dolayısıyla Türkiye’nin zenginliğinin, mutluluğunun ve huzurunun teminatıdır; Güçlendirilmiş Parlamento Sistemi!

Türkiye’nin kurtuluşunun anahtarı bu! Millet egemenliğinin kayıtsız şartsız ve koşulsuz olmasının tek yolu budur!

Vatandaşının ne söylediğinden, ne düşündüğünden, kime oy verdiğinden, kimi sevdiğinden korkmayan, kendisine ve milletine güvenen bir hükümet anlayışı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile mümkündür!

İstisnanın, ayrıcalığın olmadığı, yasaların, liyakatin değil liyakate saygının, adama değil milletimize dayalı adaletli bir disiplinin olduğu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile mümkün!