Bir Tatlı Huzur Mekanı Ayvalık

1 Öpüşen balıkların ressamı Ressam Zeki Kaba. Uzmanlık alanı minyatür… Özgün at figürleriyle bu sanata farklı bir boyut katan, yurt içi ve yurt dışında sergilenen onlarca eseri bulunan ve...

ayvalik1-11 Öpüşen balıkların ressamı
Ressam Zeki Kaba. Uzmanlık alanı minyatür… Özgün at figürleriyle bu sanata farklı bir boyut katan, yurt içi ve yurt dışında sergilenen onlarca eseri bulunan ve yıllar önce “resmî” ağızlardan çıkan “Çağdaş minyatür sanatçısı mı olurmuş?” cümlesiyle bakanlığa küserek paletini fırçasını toplayıp Ayvalık’a yerleşen bir sanatçı… Şimdilerde resimlerinde “Sezen Aksu dudaklı” rengarenk balıkları öpüştürüyor; kara kedilerin kuyruklarını şarap şişelerine doluyor; nonfigüratif desenlerle sosyal yaşamı tualine aktarıyor. Ve Ayvalık’la özdeşleşme yolundaki bu eserlerini eşinin “Tılsım” isimli hediyelik eşya dükkanında sanatseverlerin beğenisine sunuyor.

2 İlle de pazarlar; illa ki otlar…
İster butik otelde, ister bol yıldızlıda, ister pansiyonda, ister dost evinde… Birkaç günlüğüne de olsa Ayvalık’da konaklayıp da kasaba içinde ya da Cunda’da kurulan pazarlara çıkıp dolaşmamak, hele hele envai çeşit otlardan alıp bir şölen çekmemek düşünülemez! İşte Cunda’daki pazarın kurulduğu günlerde, doğrudan limana inen yoldaki bu metruk değirmenin dibine konuşlanan anneler ve kızları, yörenin hemen hemen tüm endemik yeşilliklerini en taze halleriyle ve “sevgiyle” satıyorlar. Filenizi bu otlarla doldurmanın ve bünyenizi şifayla şımartmanın bedeli ise hayli ucuz. Yanında sohbet ve uzmanlık işi yemek veya salata tarifleri de bedava…

3 Yeme-içme-oturma yeri Ayna
Cunda’daki bu keyifli mekan, her şeyiyle “rafine” özellikler taşıyor… Öncelikle konseptini mükemmel yansıtan “markası” ve minimalist dekorasyonuyla dikkati çekiyor; sonrasında da ambiyansı, sunumu ve lezzeti harika yemekleri ve dünyanın hemen her yöresinden etno-müzik CD’leriyle adeta tiryakilik yaratıyor… Gerçekten de mekanda, günün ve gecenin her saatinde ayrı keyifler yaşanabiliyor. Ünlü “Taş Kahve”nin hemen arkasındaki tarihi bir evde hizmet sunan Ayna, açılışının üzerinden çok zaman geçmemiş olmasına karşın hem yerli halkın hem de yerli-yabancı turistlerin Cunda’daki “olmazsa olmaz”ları arasında yer alıyor…

4 UNESCO uyuma, Ayvalık’a sahip çık!
Şaka bir yana bu slogan bir temenninin maç tezahüratıyla dışavurumu. Her ne kadar son birkaç yılda bazı eski “şanslı” evler yeni sahiplerini bulup restore edilerek işlevlerini sürdürse de, bir çoğu asırlara karşı direncini yitirerek çökmüş durumda ya da çökmek üzere… İnsan ister istemez “Yahu şu kişi başına düşen millî gelirimiz 300-500 Dolarcık daha artsa da sefahatımızdan kısıp şu evleri bir adam etsek!” diye düşünmüyor değil! Haliyle bu süreç biraz zaman alacağından, iş de (endirekt olarak) UNESCO’ya düşüyor elbette. Yoksa Ayvalık’ın hala ortaçağı yaşayan (insanlarıyla değil mimari dokusuyla) yüzlerce yerleşimden ne eksiği var?

5 En ünlü mekan Taş Kahve
Ülkemizin en çok fotoğraf çekilen mekanlarından biri olan Taş Kahve, adeta Ayvalık’ın Kâbe’si… Vitrayları, aynaları, iskemleleri, sobaları, garsonları ve müdavimleriyle, kapısından giren herkesi kendine hayran bıraktırıyor. Önce soluklar tutularak bu benzersiz ambiyans inceleniyor, ardından şakır şakır deklanşöre basılıp o mutlu anlar ölümsüzleştiriliyor. Tabii sonrasında da oksijen bolluğundan feleğini şaşıran iştahların nefsi tostla köreltiliyor, yanında illa demli çaylar içiliyor, üzerine “adaçayı kürü” yapılıyor. “Öğlen izni”ni komşu restoranlarda balık-rakı ikilisiyle “değerlendirenler” de “keyif kahvelerini” mutlaka burada höpürdetiyor…

ayvalik26 Kasabanın yüz akı Kafe-hane
Afişler, resimler, fotoğraflar, plaklar, avizeler, mobilyalar… Kısacası Kafe-hane’deki hemen hemen bütün objeler Ayvalık gibi eski. Ana cadde, yani Atatürk Caddesi’nin bir üst paralelindeki Barbaros Caddesi’nde bulunan mekan, çarşı içerisinde 3 katlı bir konağın “aslan payı” ile separe edilmiş bölümünde hizmet veriyor ve dingin ortamıyla tercih ediliyor. İsteyen bir odada satranç oynuyor, dileyen bir köşede eşi dostuyla fısıldaşıyor, arzu eden zaman zaman gerçekleştirilen kültür-sanat etkinliklerinde dağarcığını zenginleştiriyor. Mekanda sergilenen çoğu obje satın alınabiliyor. Ve Kafe-hane Ayvalık’a çok yakışıyor!

7 Mis Kokulu Taverna’da “Greek Blues”…
Mübadelenin onulmaz hüznünü yansıtan Rembetiko, doyduğu topraklardan doğduğu kaynaklara, Cunda’ya, “Mis Kokulu Taverna”ya akıyor hafta sonlarında ve bayramlarda… Midilli’den gelen Yunan sanatçılar belki dedelerinin misket oynayıp ninelerinin ip atladığı o sokaklara, belki de yine onların, anlam veremedikleri bu zorunlu ayrılığın acısıyla notaladığı ağıtları ihraç ediyor; Ayvalık’daki mübadillere ve aynı hüznü kalplerinde hissedenlere gözyaşı döktürüyor! Kimi zaman “Çiftetelli Turkiko”nun neşeli nağmelerinde kırılsa da tabaklar, Manos Hadjidakis’in “buzukiyi titreten” bir bestesiyle düğümleniyor boğazlar…

8 Deniz kestanesinin “kerameti”
Deniz kestanesi ve havyarı, yöre mutfağında önemli yer tutuyor. Kestanenin dikenlerinin altındaki etli kısmı hüner gerektiren bir şekilde bıçakla çıkarılıyor ve üzerine biraz limon sıkılıp hafifçe tuzladıktan sonra, afiyetle mideye indiriliyor. Havyarı ise tercihe göre ya hiçbir işleme tabi tutulmadan ya da zeytinyağı-limon-tuz üçlüsüne yatırılıp hafifçe öldürüldükten sonra yeniyor. Fakat bu muhteşem meze çok tüketilirse insanı “çakırkeyif” yapıyor… Deniz kestanesinin Ayvalık PTT’sinin arkasında bir de “adaş” restoranı bulunuyor. Sahibi Kamil Şiray’ı dinleyip onun önerdiklerini yiyenler kesinlikle pişman olmuyor.

9 Mütevazı antikacı Kanelo Eskicisi
Günümüzde “Gümrük” diye tanımlanan semtin eski adı “Kanelo”… Burada aynı adı taşıyan bir antikacı, kendi ifadesiyle “eskici” var. Sahibi Ufuk Türeak, on yıl kadar önce İstanbul’dan Ayvalık’a göçmüş. Aslına bakarsanız “göçmemiş”, aksine “hayata yeniden gelmiş”! Bu sevimli dükkanda, cıvardaki evlerden çıkan her türlü antika eşya, resimler, objeler satılıyor. İçlerinde “makyaja ihtiyacı olan” bazı narin nesneler, bu fırçalar ve boyalar sayesinde eski güzelliklerine kavuşuyor.

Ufuk Bey’in profesyonel anlamda bir diğer hobisi ve uzmanlık alanı da, eski evleri yeni sahipleri için aslına uygun olarak restore etmek…
Tel: (0266) 312 18 71

10 Şeytan Sofrası’nda güne veda keyfi
Ayvalık’ın bir bütün olarak en güzel, güneşin de günlük mesaisini tamamlayışının en romantik şekliyle seyredilebildiği yer elbette “Şeytan Sofrası”… Bu sarman da bunun farkında ki ömrünü keyifle geçirebilmek için tepeyi mesken tutmuş. Lakin “ete kemiğe bürünen” gerçek şeytanların yol açtığı geçen seneki büyük yangından sonra tepeyi tırmanırken karşılaşılan yürekler acısı görüntüler insanı isyan ettiriyor!

Ve ne yazık ki her nerede olursa olsun yanan bir tek ağacın bile, “insanoğlu”nun yaşayacağı yegane yer olan gezegenimizin “kimyasını bozduğu”, gelecek kuşaklara “cennet” değil “cinnet” bir dünya kalacağı gerçeği, henüz herkesçe idrak edilemiyor…

11 Zeytin çekirdekleriyle süslü özgün takılar…
“Zamak” adı verilen ve ilk bakışta gümüşten ayırt edilemeyen bir madenden yapılan özgün tasarımlı takılarıyla ünlü “Mor Sanat Atölyesi”. Sahibi Ergin Balkan’ın uzmanlık alanı Saint Antoinne, Neve Şalom gibi tarihi ibadethaneleri süsleyen görkemli vitrayların onarımı. Şimdilerde ise Barbaros Caddesi No: 32/A’daki dükkanında hünerli elleriyle kolyeler, yüzükler, bilezikler, küpeler, broşlar tasarlayıp bizzat üretiyor. Özellikle de zeytin çekirdekleriyle bezediği takılar, büyük ilgi görüyor. Metal alerjisi olanlara ya da bu özgün tasarımları değerli madenlerin üzerinde taşımayı arzulayanlara da özel üretimler yapabiliyor…

ayvalik312 Hediyelik eşyanın adresi “Tılsım”…
Kendinize ve sevdiklerinize Ayvalık’a özgü hatıra objeleri almak ve onlara her bakışta bu benzersiz diyara götürmek istiyorsanız, Gümrük Caddesi No: 33’de faaliyet gösteren “Tılsım” doğru bir seçim… Klasik ifadeyle Tılsım’da “herkese, her keseye” uygun, tablodan bibloya, yaşmaktan kuklaya binlerce hediyelik alternatifi bulunuyor! Siz etrafı dolaşırken, sahibesi Sedef Ayşe Kaba, yazımın girişinde tanıttığım ressam eşinin eserleriyle ayrı bir gurur duyduğunu hissettiriyor. Soğuk günlerde dükkanın orta yerinde gürül gürül yanan antika sobanın yanındaki sedirde oturup, demli çayları yudumlarken sohbet etmenin keyfi de bir başka oluyor…

13 Sosyal yaşamın kalbi Cunda
Cunda, Ayvalık’a oranla çok daha popüler bir yerleşim beldesi. Bunda en büyük etken eski Ayvalık sokaklarındaki binaların çoğunlukla halen konut olarak kullanılması; daha çok “ticari” anlamda değerlendirilen Cunda’dakilerin ise harika sürprizler saklaması… Bu gerçek, yörenin geçmişiyle doğru orantılı. Zira tarihdeki önemli liman kentlerinden biri olan Cunda, toprakları içinde yüzyıllardır ticarethaneleri barındırmış; tavanı 4-5 metre yüksekliğe ulaşan binalar ihraç (özellikle zeytinyağı) ve ithal edilen mallar için depo olarak kullanılmış. Eski Ayvalık evleri ise asırlarca refah içinde yaşayan bu zengin tüccarların huzurlu yuvaları olmuş…

14 Gece-gündüz fotoğraf…
Cunda’nın limanının da bulunduğu yaklaşık 1 kilometre uzunluğundaki sahile paralel ya da dikey tüm sokakları mutlaka karış karış arşınlamak şart! Çünkü buralarda her biri birer mimari şaheser olan yüzlerce tarihi bina var ve bunlar özellikle fotoğrafa meraklı olanlar için (hem gündüz hem de gece) inanılmaz güzellikte kareler sunuyor… Bu binaların kimileri özel olarak aydınlatılıyor, kimilerinin içeride yanan ışıkları sıcacık tonlarla dışarıya sızıyor. Kimilerinde sadece kapı girişlerindeki fenerler yanıyor, kimileri ise sokak lambalarının ışığında bile mükemmel tonlarla bezeniyor. Ve bunlar Cunda’nın asırlardır coşkuyla yaşayan ruhunu yansıtıyor!

15 İsyan, hayranlık ve müjde…
Kendilerinden en az bir asır öncesinde doğan 2 ev satın alarak Ayvalık’da “emeklemeyi” düşleyen ünlü fotoğrafçı Adil Gümüşoğlu ve eşi Mehtap Hanım, günümüzde Tütün Deposu olarak tanınan eski kilisenin önünden geçişte derin bir “Ahh-ah!” çekiyorlar… Sebebini sorduğumda aldığım cevap, içimi kahrediyor: “Çok değil, on yıl kadar önce, buranın içi de dışı da sapasağlamdı.” Göz-vizör-deklanşör üçlemesinde, isyan ve hayranlık gibi ender yan yana gelebilen (nedense bu durum, ülkemizde sıkça yaşanıyor) duygular eşliğinde fotoğraf çekerken, içerde birasını yudumlayan genç müjdeyi veriyor: “Abi! UNESCO yardım etmiş; yakında burası onarılacakmış…”

16 “Minik Serçe”nin huzur yuvası…
“Yalı Pansiyon”, dünyadaki birçok seyahat kitaplarına, internet sitelerine ve kaynakçalara girmeyi başarmış bir işletme… Sahipleri, Mediha-Çetin Akkoç çifti. Mediha Hanım’ın ataları, Girit’ten. Gençlik yıllarında Zeki Müren’e darbukasıyla eşlik etme gururunu yaşamış Çetin Bey ile bu topraklarda tanışıp, neredeyse yarım asırdır süren mutlu bir evlilik yapmışlar… 15 Nisan-15 Ekim tarihleri arasında hizmete açık olan pansiyon, her sezon en az 1 hafta Sezen Aksu’yu ağırlıyor. Bunu öğrendiğimde, hemen aklıma şu soru düşüyor: “Minik Serçe’miz, ruhumuzu ıslah eden şarkılarından acaba hangilerini burada yazdı?..”

17 Hava bedava, keyif bedava!
Ayvalık’da, hele hele Cunda’da, herhangi bir “ekstra bedel” ödemeden keyif yapmak mümkün. Oturun sahildeki banklardan birine… Derin bir nefesle doldurun ciğerlerinizi önce. Ardından Ege’nin mavilikleri kadar depderin bir “Ohhh…” çekin (ki refleksif olarak bunu yapacaksınız) gönülden. Sonrasında “Sırtıma değdi güneş, içim ısındı. Yaz göründü gönlüme, şimdi ben bahar oldum…” diye mırıldanının dilediğinizce. Hemen akabinde “Gün olur alır başımı giderim, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda…” deyip, devam edin “terapiye”. Ve en nihayetinde, şükredin “hayatın değerini” burada yeniden fark etmenize; bu güzellikleri yaratana ve yaşatana…

18 Asırlık çınarlarıyla müsemma
İşlerini iyi yapan mimarların, mesleklerinin en görkemli yansımalarını “Tanrı’nın evlerinde” sergilemeleri bir tesadüf mü ya da bahşedilen yeteneklerinden dolayı ödemek zorunda hissettikleri bir şükran borcu mu; bilemiyorum… Bu dünyanın hemen hemen her yerinde ve her inancında böyle. Ayvalık’ta da bunun bir düzineye yakın örneği var. İşte tarihi “At Meydanı”nın bir üst sokağında bulunan “Çınarlı Cami”… Ege’nin kuzeyinde hala faal olan ibadethanelerin en mükemmel örneklerinden biri. Asırlar önce kilise olarak inşa edilmiş; cumhuriyet döneminde minareyle şadırvan ilavesi ve biraz rötuşla şimdiki cemaatinin kutsal yerlerinden biri olmuş…

19 Dileyin, olsun!
Şimdiye dek, çoğunlukla “güzel” yanlarından bahsettik Ayvalık’ın… Lakin yazımız döndü dolaştı; “yazısına” isyan ettiren bir büyük “ayıp”a, Cunda’daki “Taksiyarhis Kilisesi”ne geldi! Ege’nin en şaşaalı yapılarından olan bu bina (tıpkı Ayvalık’ın içindeki adaşı gibi), “Yıkılma tehlikesinden dolayı içeri girmek tehlikeli ve yasaktır” tabelasıyla karşılıyor insanları… Biraz cesareti olanlar, dışarıdaki basamaklarını tırmanıp, pencerelerindeki demir parmaklıklara çaput bağlayarak dileklerini “sembolize ediyorlar”. Ama ben, dileğimi kelimelerle dışavuruyorum: Lütfen bir an önce burayı restore edin! Aksi takdirde ne Taksiyarhis kalacak, ne de “iyi” dilekler…

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Gezi
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular