Züppelik Üzerine Entellektüel Yaklaşımlar

Züppelik Üzerine Entellektüel Yaklaşımlar ve Sanatta Züppeliğin Dayanılmaz Cazibesi Bir barın soğuk ve güpgüzel karanlığı içindeyiz, bir akşam. Geleneksel ailelerde çoktan yemek vakitler, uygun adımlarla geçilmiş, tv karşısında mandalina,...

Züppelik Üzerine Entellektüel Yaklaşımlar ve Sanatta Züppeliğin Dayanılmaz Cazibesi

Bir barın soğuk ve güpgüzel karanlığı içindeyiz, bir akşam. Geleneksel ailelerde çoktan yemek vakitler, uygun adımlarla geçilmiş, tv karşısında mandalina, portakal kabuğu, reha muhtar saatler… babaların telefon faturaları ve hayat tecrübesi üzerine sigarayı sigaraya ekleyerek yaptığı konuşmalar annelerin ne kadar fedakar olduğuna mandallanarak diziliyor hayatın ipine, kimi an akrep yelkovanın kimi an ise tam tersinin peşinde. Hatta kimi aileler babaanneli dedeli kalabalık, kimi aileler henüz çekirdek, evde pencere önlerinde özgürce sevişilebilinen daha modern site aileler de yok değil, yani var…

Züppelik Üzerine Entellektüel Yaklaşımlar

Biz sanatçı kesimi olarak, tabii ki geleneksel değiliz. Ne işimiz var öyle gelenekle melenekle. Hele melenekle hiç işimiz olmuyor, öyle anlamını bilmediğimiz şeylere pek yakınlık duymayız. Gerçi şimdilerde birazcık anlamsızlık da savunulmuyor değil. O da güzel tabii. Mesela ben geçenlerde elektronik müzik dinlerken bir şiir yazdım. İmgeler o kadar languistik bir çerçevede tansığın anlamsal düzleminde epik bir ifadeye büründü, çağrışım alanı kaotik olarak o kadar expand oldu ki anlatamam. Anlatamam yani. Anlayamazsınız siz. Şiirin başlığı şöyle bir şeydi: languistik açılımlar sonbaharı. Şiirim ise tek dizelik ve tek kelimelikti: “su”. Düşünsenize güzelliği. Su. Sadece bir kelimedeki şu derinliği düşün. Mümkün olduğu kadar kısalttım ben şiiri. Bu aralar deha kafamda yeni bir imge gidip gelmekte. T. Nasıl ama?

Ne ise sözü uzatmayayım. Ben şiirleri ve yazıları ile birçok dergide tanınan ünlü şair mahmut aslanparçası’yım. Tanımıyor musunuz? Aşkolsun ülkenin en önemli edebiyat dergilerinde çıkan son kitabım (s)anal yalnızlık (nasıl gizemli bir isim değil mi?) İle ilgili yazılar boy boy çıktı. O akşam oturmuşum ırc chatin başına, bir onsekizlik bulmuşum. Atilla ilhan’dan girip cemal süreya’dan çıkıyoruz. (kız dedi ki atilla ilhan değil prens –nick name’mim prens de- attila ilhan olacak, olur mu yazdım ben de bunca yıllyk şairin adını nasıl değiştirirsin, gençlik bu konularda biraz yavan canım), o ara cebim çaldı. Baktım eşcinsel şair arkadaşlarımdan biri…kulübeden arıyorum diyor. Hangi kulüpten dedim gay kulüpten mi yoksa. Kızdı. Şiir akşamı varmış da bugün ona çağırıyor. Kaç saattir meşgulmuş evin telefonu. Olacak tabii oğlum biz senin gibi hemen partner bulamıyoruz kendimize dedim kapadım.

Kızın da cep numarasını aldım. Hemen odaya gittim. Fularımı taktım. Eski bohem yıllarımdan kalan bir alışkanlığım bu da. Pipoma tütünümü doldurdum. Sakallarımı kestirmiştim geçen gün, biraz nemlendirici kremimden sürdüm yanaklarıma. Kadife ceketimi, blue jeanimi giydim. Hafif kel kafamı saçlarımla örttüm, saçlarım biraz yağlı ama, şampuan alamadım bu ay telefon parası öyle çok geldi ki. Halbuki hiç konuşmuyorum ki meretle hep internetteyim anlamıyorum valla.

Tabii ki rakı içeceğiz başka ne içerim ki. Milli içkimiz değil mi o bizim. Gerçi milliyetçiliği hiç sevmem ben daha global değerlere inanıyorum artık. Efendim bir kere insanın yaşaması için parası olmalı, öyle sosyalizm mosyalizm, bunlar kabesinde bile çöktü. Kabe deyince geldi aklıma. Geçen bizim şair arkadaşlardan biri öldü de onun cenazesine gittik. Yahu bu adam dinsizdi ama biz aynı müslüman gibi gömdük. Bu arada namaz kılmayı unutmuşum neyse ki cenaze namazını hoca kıldırıyormuş. Canım böyle gerici işlere fazla burnumu sokmuyorum. Mistizm falan kalmadı artık. Artık çağımızda zeka dolu, bilgili güçlü insanlar ayakta durabilir. Şiir için de böyle bu. Şiir sadece güzel şeylerden bahsetmemeli. Mesela ben her şiirimde mutlaka bir kere “bok” derim. Bir gün de bir öykü yazmıştım, o da bayağı underground oldu. Yani yer altı oldu bayağı. Malum benim ev alt katta, temizlikçi kadınım da gelmeyince ev pislikten kokudan geçilmiyor. Ama şarap şişeleriyle dolu bu dağınıklığı zaman zaman seviyorum. Tabii temizlikçi kadın yerine şöyle şiirden edebiyattan benim kadar olmasa da biraz anlayan bir yirmilik yani genç bir bayan bulabilsem –değil mi ama beni tazelemez mi edebi ufkumu genişletmez mi yani, bana roman bile yazdırır yahu- hem ortalığı da toplardı, fakat gel gör ki şiiri edebiyatı seven kızlar nedense pek bi beceriksiz oluyorlar canım. Ne yemek pişirmekten anlıyorlar, ne de ev işlerinden.

Amaaan, konu da uzadıkça uzuyor. Sanki belli bir konu varmış gibi. Ben en son eşcinsel arkadaşımda kalmıştım. Şiir akşamına çağırmıştı beni. Hemen taksim’de buluştuk. Ayy bazen düşünüyorum da taksim olmasa ne yaparım diye. Düşünemiyorum bile…

O da yeni sevgilisini getirmiş. Merhaba dostum dedi bana top sakallı uzun saçlı çocuk. Güçlü kuvvetli bir şeye de benziyor hani. Elimi bir sıktı parmaklarım yapıştı sanki birbirine. Herhalde dost olduğunu anlatmak istedi. Hey dünyalı biz dostuz gibi bir şey. Sesi kalın gözleri boştu. Çok cool görünüyordu. Hava da çok cool’du zaten. Arkadaşım beni dosta tanıştırırken öyle övdü ki bundan çok mutlu oldum, gerçi onu ibne pardon eşcinsel diye pek sevmem ama olsun, bak demek ki beni okumuş, beni okuyup anlayabilecek kadar bedel ödemiş, beni önemli buluyor, ben onu önemsiz bulsam ne çıkar. O benim bir okurum. Canım okurum benim. Birden oğlancı olsam diye düşünmedim değil hani ama öyle ha deyince de olunmuyor ki. İşin kötüsü bende dost gibi saç da kalmadı. Kafa açıldıkça açılıyor.

Birlikte aşağı doğru Beyoğlu’na kimbilir bilmem kaç milyonuncu kez yürüdük.

Evet işte bir barın soğuk ve güzel karanlığı içindeyiz. Rakıyı klasik bir türk erkeği olmadığım için sadece su ile içerim. Hemen sapıtmasam sek de deneyeceğim ama olmuyor şimdilik. Bu yaştan sonra da biraz zor. Bütün arkadaşlar bu civarlarda bu akşam, bir vakit sonra buluşacağız burada. Burası gerçekten mükemmel bir ortam. Sanat adına paylaşım adına dostluk adına çok güzel bir ortam yaratılmış burada size de tavsiye ederim. E bu ortamda da mutlaka bir kız düşürürüz bu akşam. Şu dosyamı da önüme açayım bir güzel. Eveeet, tamam.

Eşcinsel arkadaş ile dost bir süre başkalarıyla bir şeyler konuşmak için ayrı masalara dağıldılar. Dağılsınlar. İlişkiler de insan birbirini özgür bırakmalı tabii ki. Sıkar yoksa. İşte bir hatun göründü. Aman amannn. Ne de güzel bir şey bu böyle. Siyah çerçeveli kemik gözlüğü. Ayağındaki postalları. Askerliğe karşı herhalde. Gerçi hiç askere gitmeyecek ama. Asker bir sevgili bekleyip beklediği de halinden pek anlaşılmıyor. İnşallah ailesinin yanında kalmıyordur ve sinirli bir babası yoktur, olur a gecenin üçünde eser de sevgilimi aramak isterim, sinirli feodal bir baba çıkar, bir de onunla uğraş dur. Siyah bir ruj sürdüğü dudaklarının rengini, siyah üstüne beyaz puantiyeler yaptığı ojesiyle süslemiş. Göğüslerinin dekoltesine doğru hafif bir anarşizm rozeti, aman bunlar ne güzel anarşistlikler böyle. Yumuşacık… masalar dolu tabii, kalabalık oluyor şiir akşamlarımız. Buyrun dedim böyle oturabilirsiniz. Teşekkür ediyor mağrur dudaklarıyla. Kapıyorum cep telefonumu allah muhafaza internetteki kız falan arar, rezil olmayalım sonra. Hem belki sanal sevgilim şişman falandır onu başımdan savmaya uğraşacağıma bununla takılırım daha iyi.

Bu atkılı çocuk da geldi. Her hafta geliyor bu aralar. Gözgöze geldik yine. Güzel şiirleri var. Geçen hafta gidip masasına söyledim. Zamanla oturacak dedim. Ne dese beğenirsiniz. Belki zamansız oturmuştur dedi bana. Mahmut aslanparçası’na . Dur bakalım kaç dergide yayınlatacak şiirini. Görelim bakalım. Ne hüseyinlerin dergisinde yayınlattırırım, ne de gizemlerin –bu arada gizem de aranabilir, olgun hoş bir hatun o da, yeni kitabıma kapak yapar olgun olarak, öncesinde bir meyhaneye falan gidilebilir, fakat para da azaldı bu ara, neyse devlet sanatçılığından emekli maaşımı alırsam iyi olacak-.

Kızla muhabbeti kurduk yavaş yavaş. Boğaziçinde uluslararası ilişkilerde okuyormuş. Sevgiliniz yabancı herhalde dedim ne kadar humour sahibi ironik bir adam olduğumu anlatmak için. Hayır değil dedi gerçi yabancı da okurum yerli de okurum farketmiyor pek demez mi? Der.

Ben anlamadım deyince, şiir canım şiir dedi, sevgilim şiir. Bana canım dedin dedim. Gülüştük. Garson geldi, ne içerdiniz dedi. Ben de garsona ne zaman ne içerdik diye sordum. Sonra kıza dönüp türkçe ne güzel bir dil değil mi dedim. Onun nimetlerinden yararlanmamız lazım. –karizmamı kurmuştum, karizma mı kurmuştum?- garson yani falan gibi anlamsız kelimeler kullanıyordu. Ben rakı istedim, kız da bira. Bira içen kızlara bayılırım. Minicik ayva göbekleri olur onların. Böyle yalarsın falan…

Ne düşünüyorsun dedi kız. Yeni imgeler peşindeyim dedim gözleriniz yüzünden. Şimdi hem esprili hem de duygusal olduğumu düşünecek. Kaç kişi şiir yazmıştır ki gözlerine. Benim gözlerime çok kişi şiir yazdı şimdiye dek demez mi? Der.

Bir süre sonra nasıl oldu bilmiyorum şairler hakkında konuşmaya başlamıştık. Valla ne bileyim ben şahsen orhan veli’yi sevmem dedim topluluğa dönerek herkes iki gözü iki çeşme pardon pür dikkat beni dinliyor. O da hayran hayran beni izliyor. Atkılı çocuk hemen yan masamda. Ona bakınca dikkatim dağılıyor. Bakmayayım diye arkamı döndüm ona. Anlatıyorum. Sokağı şiire taşımıştır. Efendim ne var bunda. Bu yani orijinal bir şey değil ki. Fakat marjinal bir insanmış gerçekten. Bir düşünün beyoğluna içmeye gelirmiş sarıyerdeki evine yürüyerek dönermiş oradan. Düşünün yani deniz, ağaçlar. Ama iyi şair değildir bence ayrı konu. O çocuk söz istiyor, orhan veli de demiyor orhan abi diyor, marjinalliğinden falan değil parasızlığından tutup taksimden sarıyere yürürmüş, parasız kaldığından, içmeyi çok sevdiğinden ama çok içmeye parası olmadığından. Ortalyk sessiz.

Neyse ara veriliyor bir ara. Ben kıza şiirlerini değerlendirebileceğimi söylüyorum. Hatun kişi yanlış anlıyor ki sevinerek hangi dergide diye soruyor. Öyle değil diyorum sana yardımcı olabilirim şiir yazmak konusunda. Ah çok iyi olur diyor kız. Hemen bir dosya çıkarıyor çantadan. Herkesin elinde bir dosya var zaten böyle zamanlarda.

Hangi şairleri sevdiğini soruyorum. Edip cansever demez mi. Evet diyorum iyi sayılır o, dönüp dönüp okunacak ender şairlerden biridir ender cansever.

Ender değil edip diyor kız.

Ben mahmut canım, edip değilim ben diyorum ben.

Nasıl ya diyor anlamaz bakışlarla. Anlamaz bakışlarla birbirimize bakıyoruz.

Edip Cansever içerikten çok biçime önem vermekle kalmayıp bazı nitel değerleri nicel gözlemlere dayandırarak bir mariantuane ukalalığı içinde sürdürmüştür şiirini (bu arada çişim geliyor izin isteyip tuvalete gidiyorum, izini çişimden istemiyorum tabii).

Gelir gelmez soğutmadan devam ediyorum; poetik olarak o adamı incelediğimde hiç zevk alamam ama yine de sofistik olarak bazı hazları duyumsayabiliyorum şiirinde.

Ayrıcalıklı yani değil mi diyor kız ayrıcalıklı demek istiyorsunuz.

Hayır yavrum, farklıcalıklı demek istiyorum türkçeyi düzgün kullanmalı hepimiz.

Hımmm diyor anladım.

Etik olarak bakıyorum ben şiire. İnsanın şiirin hayatını yaşaması gerektiğine inanıyorum.

Sizin gibi değil mi diyor kız.

Evet diyorum gözlerimi parlatarak. Tam da benim gibi

Sonra programa ara verdiğimiz yerden devam ediyoruz. Hep şiir, hep şiir olmaz tabii.

İnsan biraz da başka bir şeylerle ilgilenmeli. Mesela ben bir aralar çıplak kadın resimlerine de merak salmıştım. Kendimi nü çizmeye adamıştım. Sonra karşımda birine bakmadan nü çizemeyeceğimi farkettim ama kimse ben nüsünü çizeyim diye durmadı karşımda. Ne yapayım. Ama sanatın her dalını gerçekten çok seviyorum.

O akşam bardan yeni sevgilimle çıktık. Neyseki tek başına kalıyormuş. Ailesi falan burada değil, nereli olduğunun hiç önemi yok zaten. Çıkarken kapıda o çocukla bir daha karşılaştık.

Şiir gerçekten düzeltir dedi. Gerçek şiir gibi. Sevgi gerçekten vardır dedi. Varolan tek şeyin gerçek sevgi olması gibi.

Yanımdaki hatun etkilenmesin diye fazla yüzvermedim. Sarhoş canım işte, züppe züppe konuşup duruyor…bu gençlerin hepsi zaten züppe!

 

Onur CAYMAZ

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Kültür&Sanat
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular

  • Michel Welbeck ve Umutsuzluğun Günahı – Julian Barnes

    1998 yılında Paris’te düzenlenen Prix Novembre’nin jüri üyelerinden biriydim; adından da anlaşılacağı üzere edebiyat sezonunun sonunda verilen bir ödüldü. Goncourt jürisi Welbeck’in romanını yanlış anladıktan ve diğer jüriler hatalarını...
  • Patricia Esteban Erles; Oyun

    Patricia Esteban Erles, çağdaş bir İspanyol yazar ve gazetecidir. Kısa öykü yazarı olarak tanınır. Eserleri, Zaragoza Üniversitesi’nin “Kısa Öykü Ödülü”, “XXII Santa Isabel de Aragon Araştırma Ödülü” ve “Dos...
  • Kutzeye’nin Edebiyat Dünyası L. Doktorova

    John Maxwell Kutzeye (d. 1940), 2003 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibidir. Nobel Ödülü’nü dördüncü kez bir Afrikalı, ikinci kez de bir Güney Afrika temsilcisi kazandı. 1991 yılında bu prestijli edebiyat...
  • Fütürist Ne Demek?

    Fütürist, geleceği tahmin etmeye ve analiz etmeye odaklanan bir uzmandır. Fütürizm, geleceğin nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışan bir disiplindir ve fütüristler, trendleri inceleyerek, teknolojik gelişmeleri analiz ederek ve toplumsal değişimleri...