Öğrenmek için öğrenmeniz mi gerekiyor?

En eğitimli insan hayatını en iyi anlar! Doğduğumuz andan itibaren hayatı incelemeye başlarız. Öğrenmekten bir an bile vazgeçmeyiz. Bu fenomen, büyüme döneminin bilinçsiz bir şekilde öğrenilmesi sürecidir. Bir bebek...

En eğitimli insan hayatını en iyi anlar!

Doğduğumuz andan itibaren hayatı incelemeye başlarız. Öğrenmekten bir an bile vazgeçmeyiz. Bu fenomen, büyüme döneminin bilinçsiz bir şekilde öğrenilmesi sürecidir. Bir bebek öğrenirken, ne kadar er ya da geç öğreneceğini ve başkalarının onun öğrenmesine nasıl tepki vereceğini düşünmeden öğrenmeye devam eder. Çocukken öğrenmekten vazgeçersek hayatın nasıl olacağını hayal edebiliyor musunuz? Yürümeyi öğrenirken, titrek bir adım atın ve düştüğünüzü hayal edin ve “Bir daha asla yapmayacağım, utanıyorum” diye düşündüğünüzü hayal edin. Bunu yapsaydık, hayat bizim için ilginç olmazdı ve hala dört ayak üzerinde yürüyor olurduk. Erken yaşta bir beceride ustalaşana kadar devam ederdik.

Öğrenmeyi öğrenmeden bir şey öğrenmek imkansızdır!

Kendi kendine yeterlilik kazanmak veya bir alanda gerçek bir usta olmak için ne yapmanız gerekiyor? Kolayca sürebildiğinizi hayal edin. İlk araba sürdüğünüz zamanı hatırlıyor musunuz? Aynı zamanda sürücü koltuğuna oturmuş, direksiyonu çevirmeye, ileriye bakmaya, yan camlara bakmaya, fren ve gaz pedallarını kontrol etmeye ve yolun kurallarını hatırlamaya çalışıyordunuz. Arabayı çalıştırdığınızda bile motoru birkaç kez boğdunuz. Bir süre sonra öğrendiniz, ancak yine de bilinçli dikkatinizin çoğunu yoğunlaştırmanız gerekiyordu. Şimdi direksiyona geçiyorsun, yüz elli kilometre gidiyorsun ve nereye gittiğin ya da nasıl gideceğin değil, tamamen farklı şeyler düşünüyorsun. Yani arabayı sizin için kullanacak bir sürücü geliştirdiniz ve zaten onun sürmesine güveniyorsunuz. Ne zaman bir şey öğrenmek istersen, aynı aşamalardan geçiyorsunuz. Bu aşamaları şu şekilde sıralayabiliriz – bilinçsiz yetersizlik, bilinçli yetersizlik, bilinçli yeterlilik, bilinçsiz yeterlilik.

Bilinçsiz Yetersizlik: Deneyimden bir şeyler öğrenmeyi düşünmeden önce, bu yetenekte ne kadar yetersiz olduğunuzu fark etmediniz. Çünkü bunu düşünmedin.
Bilinçli Yetersizlik: Yeni bir beceri öğrenmeye başladığınızda, yetersizliğinizin farkına varırsınız.
Bilinçli Yeterlilik: Biraz öğrendikten sonra bir beceride yeterlilik gösterirsiniz. Ama bu becerinin çoğunu bilinçli olarak yapıyorsun – ne yaptığın hakkında düşünmek zorundasın.
Bilinçsiz Yetersizlik: Sonunda, bilinçsizce beceride ustalaşacağınız bir seviyeye ulaşırsınız. Bunu bilinçli bir dikkat olmadan otomatik olarak yaparsınız.

Bilgi nasıl edinilir?

İngilizce’de eğitim, Latince “ex-duka” kelimesinden türetilen “eğitim” anlamına gelir. “İçten dışa” anlamına gelir. Öğrenme tamamen insani bir süreçtir. İnsan her şeyi keşfederek öğrenir. Bu fikir antik çağın filozofu Platon tarafından daha iyi ifade edilmiştir: “Bilmek keşfetmektir, hatırlamaktır, hatırlamaktır.” Ezberden öğretenler bir süre sonra unutur. Ancak bilginin özünü keşfederek öğrenirken beyin hücreleri olan nöronlar arasında bağlantılar kurulur ve öğrenilenler uzun süreli belleğe aktarılır. Zeka, beyindeki nöronlar arasındaki bağlantılar güçlendiğinde gelişir. Ben lisedeyken Science and Life dergisi beyinde 100 milyon nöron olduğunu tahmin ediyordu ve 10 yıl sonra bu sayı yanlış çıktı. aslında beyinde 1 milyar nöron olduğu fikri medya aracılığıyla duyuruldu. Son birkaç yıldır bu sayının da yanlış olduğu, beynimizin 1 trilyon nörona sahip olduğu söyleniyor. Bu, dünyadaki tüm bilgilerin bu hücrelerde saklanabileceği anlamına gelir. Eğer durum buysa, o zaman neden öğrenme sorunları var?

Hangi öğrenme yöntemleri mevcut?

Toplumumuzda “çalışmak” ve “öğrenmek” kelimeleri genellikle eş anlamlıdır. “Oğlumun (kızımın) okumakla alakası yok” sözü hepimize tanıdık gelmiştir. Ancak okumak (görmek ve öğrenmek) öğrenmenin sadece bir şeklidir. İnsan, dünyadan tüm bilgileri duyuları vasıtasıyla alır, yani duyuları yardımıyla bilgi edinir. Bu duygular temsil sistemlerimizdir:
1. Vizyon
2. İşitme
3. Dokunma
4. Tat
5. Bükme

Tat ve koku duyuları yoluyla edinilen bilgilerin uzun süreli belleğe aktarımı zayıftır ve çabuk unutulur. Bu nedenle öğrenme sürecinde sadece 3 yöntem kullanılır:
1. Görerek öğrenme (Görsel)
2. İşitsel Öğrenme
3. Dokunarak öğrenme (Kinestetik)

Böylece kimisi görerek, kimisi işiterek, kimisi dokunarak öğrenir. Ancak, öğrenme sürecine ne kadar çok temsil sistemi dahil olursa, öğrenmesi o kadar kolay olur. Bütün ailelerde çocuklar görerek ve öğrenerek öğrenirler. Çocuk temel temsil sistemini duymuyorsa, ebeveyn metni okuyabilir ve çocuğa ne anladığını sorabilir. Öğrenmenin en iyi yolu aktif öğrenmedir. Aktif öğrenme sırasında tüm temsil sistemleri yerindedir ve öğrenilenler uygulanır ve tartışılır. Aktif öğrenme sırasında sadece mantık değil duygular da aktiftir. Beynin her iki yarım küresi birlikte çalışır.

Dikkat – bellek bağlantısı

Öğrenme sürecinin kökünü kazıyarak bu alandaki sorunlarımızı çözebiliriz. Davranış düşünceye, düşünce de duygulara dayanır. Öğrenmek ezberlemektir. Bilgi sadece mantıksal bir şekilde hafızaya yerleştirilirse, o bilgi kalıcı olmayabilir. Psikoloji bilimi, belleği üç bölüme ayırmıştır – uzun süreli bellek, ikincil bellek ve kısa süreli bellek. Bir belleğin uzun süreli mi yoksa kısa süreli mi olduğunu belirleyen faktörler dikkat ve duygudur. Ne kadar çok dikkat odaklanırsa, hafıza o kadar kalıcı olur. Motivasyon, odağı korumak için çok önemlidir.

Birçok ebeveyn, öğrenme sürecinde çocuklarına baskı uygular ve onları cezalandırmakla tehdit eder. Gözdağı vermek bir çocuğun öğrenmesine yardımcı olsa da, bu korkular kaybolmaz ve yetişkinlikte fobilere yol açabilir. Bu nedenle, en iyi yol olumlu motivasyondur.

İnsanları öğrenmeye iten gerçek nedir?

İnsan öğrenmek istemediği sürece kimse ona bir şey öğretemez. Her şeyden önce, arzu uyandırılmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını öğrenmeye zorlamak yerine onları motive edebilmeleri gerekir. Korkunun etkisiyle çocuk dersi ezberleyebilir ama dersten nefret eder. Bir çocuğu çalışmadığı için cezalandırırsanız, olanlar için bilimsel olarak suçlanacaktır. Çocuğun içindeki EGO, çocuğa “Bilim senin düşmanındır” diyecektir. Bu diyalog tamamen çocuğun içinde gerçekleşir ve çocuk farkına bile varmadan bilimden uzaklaşır. Öte yandan, çocuğa değer veren ve ona inanan insanlar ise her zaman ona “bilgi iyidir” düşüncesini aşılamaya çalışırlar. Ancak bu işe yaramaz, çünkü çocuk zaten bilginin kendisine zararlı olduğunun farkındadır, yani bilinçaltı düzeyde keşfetti. İnsan beyni böyle çalışır. Tüm davranışlarımızın temelinde iki şey vardır: “Acıdan kaçının ya da zevke dönün.” Zorlayıcı bir öğrencinin öğrenme süreci, acıdan kaçınmaya dayanır. Herhangi bir sürece olumsuz duygular eşlik ediyorsa, insan bunları sevemez. Ancak, öğrenme de dahil olmak üzere bir kişinin içindeki tüm süreçlere olumlu duygular eşlik ediyorsa, kişi o süreci sever. Örneğin birçok vasıflı şirket iş görüşmelerini yemek masasında yürütür. Niye ya? Yemek keyfi, işe transfer. Ancak, öğrenme de dahil olmak üzere bir kişinin içindeki tüm süreçlere olumlu duygular eşlik ediyorsa, kişi o süreci sever. Örneğin birçok vasıflı şirket iş görüşmelerini yemek masasında yürütür. Niye ya? Yemek keyfi, işe transfer. Ancak, öğrenme de dahil olmak üzere bir kişinin içindeki tüm süreçlere olumlu duygular eşlik ediyorsa, kişi o süreci sever. Örneğin birçok vasıflı şirket iş görüşmelerini yemek masasında yürütür. Niye ya? Yemek keyfi, işe transfer.

Bu nedenle motivasyon aracı olarak “zevk odaklı” kullanmak daha faydalıdır. Bunun için çocuğun öncelikle öğrenmeye motive edilmesi gerekir. Bu arzu nasıl uyandırılabilir? Okuyucuların beni yanlış anlamalarını önlemek için bir noktaya değinmek zorundayım. Çocuğa sevdiği bir şeyi vermek kısa süreli bir davranıştır. Bisiklet almak, pasta almak, her seferinde ona para vermek gibi yöntemler kullanarak çocuğunuzun bilime olan ilgisini artırabilirsiniz. Ama o zaman evinizde yozlaşmış bir insan yetiştirmiş olacaksınız. Durum böyleyse çocuğun zihninde “bilim = rüşvet” diye bir inanç formülü oluşturmuşsunuzdur ve bir gün çocuk çalıştığı için kendisine bir şey verilmezse huzursuzluk duyacaktır. Niye ya? Çünkü çocuk bilimsel bir yetenekle şartlandırılmıştır ve genellikle şartlı bir refleksi vardır. Çocuğu her zaman ödüllendiren, ancak ödülü bir kez vermediği için çocuktan ciddi tepkiler alan anne-babalar öfkelenir ve çocuğu cezalandırır. Ancak anlaşılmalıdır ki, çocuk uzun süre zihninde kodlanmış bir programa bilinçli olarak itiraz etmez ve bu programın yazarı ebeveynin kendisidir. Tabii ki, küçük ödüller ara sıra, özel durumlar olabilir. Örneğin, bir çocuk matematikten 3 alırsa, evde küçük bir kampanya düzenleyebilir, çeyrekte 4 alırsa bisiklet almayı vaat edebilir ve çocuğu okuldaki çabalarını artırmaya teşvik edebilirsiniz. Ancak bu çeyrekte bir çocuk sizden matematik konusunda yardım etmenizi istediğinde, “Sana sözümü söyledim. Bisiklet istiyorsanız, kendinizi hazırlamanız gerekiyor” dedi. Çünkü burada asıl hedef 4’ün fiyatı değil, Çocuğun matematiğe olan ilgisini artırmak için. Sadece eylemi tanımlamak değil, aynı zamanda çocuğu desteklemek ve ulaşmak istediği hedefe ulaşmasına yardımcı olmak da gereklidir. Bu kampanya çeyreğin sonuna kadar sürecek. Çocuğa kısa vadeli bir hedef belirlerken hedefin boyutuna da dikkat etmeniz gerekir. Çünkü 3 çocuk çocuğa 5 hedef koyduğunda çocuk hedefin gerçekliğine inanmayabilir. 4 daha inandırıcı.

Vizyonsuz öğrenmek, neden öğrendiğini bilmemektir.

Çocukların kendileri için hedefler belirlemelerine yardımcı olmak en önemli adımdır. Ne yazık ki zamanımızda sadece çocuklar değil, yetişkinlerin de büyük çoğunluğunun bir hedefi yok. Bir çocuğun uzun vadeli ve hatta yaşam boyu öğrenme arzusunu tatmin etmek için çocuğun vizyonunu açmak gerekir. Bir vizyon açmak, çocuğun geleceği hakkında hayal kurmasına izin vermektir. Anne babalar genellikle “Çok çalışırsan iş adamı, bakan, diplomat olursun” diyerek çocuklarını cesaretlendirmeye çalışırlar. Bununla birlikte, çocuklar genellikle bu süslü kelimelerin anlamını tam olarak anlamazlar. “Çalışırsan çok paran olur, zengin olursun” demenin pek etkisi olmaz. Bunun nedeni, yetişkinlerin genellikle zenginlik ve okuryazarlık arasında bir bağlantı olduğundan şüphe duymasıdır. Bir şeye inanmıyorsan, diğerine inan, Bir çocuğu nasıl ikna edebilirsin ki? Çocuk internette Bill Gates’in milyarlarca dolarlık sermayesi olduğunu, ancak üniversite eğitimi almadığını öğrenir. Çevremizde o kadar çok eğitimsiz zengin ve eğitimli fakir var ki söylenenlerin yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Bir çocuk, hayatında bilim ve zenginlik arasında bir bağlantı kuramaz. Yağın yoğunluğunun 0,8 g/cm3 olduğunu öğrenir ancak markete gidip bu bilgiyi anlatarak bir parça sakız alamaz.

Çocukların vizyonlarını açmalarını ve vizyonlarını sevmelerini sağlamak gerekir. Ama bu vizyonu keşfetme süreci “büyüyünce ne olacaksın?” sorusuyla bitmemelidir. Büyük ve renkli hayallerin inşasını başarmak gerekiyor. Daha sonra çocuğun edineceği bilgiler ile vizyonu arasında sağlıklı bağlantılar kurulmalıdır. Yani, edinilen bilginin hayatına ne gibi sonuçlar getireceğini mecazi olarak açıklamak önemlidir. Bir vizyon yaratmak özel yollarla mümkündür. Şimdi size bir teknik vereyim: “Deneme yazmak”. Çocuğunuzu “30 yaşındayım” adlı bir kompozisyon yazmaya teşvik edin. Çocuk 30 yaşında kendini hayal ederek hayal gücünü kullanacaktır. 20-22 yıl ileriye gidecek ve geriye bakacak. Ne tür bir sanatı var, evinin tasarımı nasıl, kaç çocuğu var, arabanın markası ne, bahçedeki havuzda yüzen balıklar ne renk vs. Vizyon açıldıktan sonra, çocuğun hayali görüntülerini periyodik olarak iyileştirmek, netleştirmek ve tekrarlamak gerekir. Tekrarlar ne kadar sık ​​olursa, beyin buna o kadar çok inanır. Bu bir kendi kendine hipnoz şeklidir.

Vizyonu gelişmiş ve başarılı çocuklar sosyal yaşamda ve iletişimde daha başarılıdırlar, nereye gittiklerini bilirler, yaratıcıdırlar, hayata daha sağlıklı bakarlar, daha etkili kararlar alırlar, öğrenmeye daha yatkındırlar ve problemlerden çok problem çözmeye odaklanırlar. . . .

Babek Bayramov
NLP Ustası
İş ve Yaşam Koçu

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Kişisel Gelişim
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

*

*

Benzer Konular