Minyatür Sanatı Benim Kurtuluşumdur – Röportaj

Azerbaycan minyatür sanatının sanat tarihinde özel bir yeri vardır. Türkiye, Azerbaycan, İran ve Özbekistan’ın ortaklaşa hazırladığı “Minyatür Sanatı” adaylık belgesine göre, geçen yıl Aralık ayında bu kültür öğesinin UNESCO...

Azerbaycan minyatür sanatının sanat tarihinde özel bir yeri vardır.

Türkiye, Azerbaycan, İran ve Özbekistan’ın ortaklaşa hazırladığı “Minyatür Sanatı” adaylık belgesine göre, geçen yıl Aralık ayında bu kültür öğesinin UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne alınması kararı, Türkiye’nin Türkiye ile olan ilgisini bir kez daha gösterdi.

Hala bu sanatı seven ve tanıtımıyla uğraşan minyatür sanatçılarımız olması sevindirici. Bunlardan biri de bugünkü muhatabımız minyatür sanatçısı Perinisa Askerova

– Bayan Pari, minyatür sanatına ilginiz nasıl başladı?

– Çocukluğumdan beri resimle uğraşıyorum. Annem, ben üç yaşımdayken kıyafetlerime şilte ve çiçek resimleri çizdiğimi söylerdi. Ben büyüdükçe bu ilgi de benimle birlikte büyüdü. Aslında akrabalarımız arasında sanatçı yoktu. Nahçıvan’da küçük bir köyde büyüdüm. Sonra sanat okumak için Bakü’ye geldim. Öğrenciyken, minyatürler yapan Faig Akbarov adında bir adamla tanıştım. Böylece bu sanata ilgi duymaya başladım. Beş altı kızımızın bu sanatı ondan öğrendiğini hatırlıyorum. Sonra diğer kızlar yavaşça ayrıldı ve bir tek ben kaldım. Sonra Nahçıvan’a dönüp dersleri kaçırmak zorunda kaldım. Ancak, zaten çok şey öğrendim. Bazen saatlerce oturup küçük karelere beş altı detay çizerdim. Bir kelimeyle,

– Minyatür sanatı çok sabır gerektirir. Sabır karakterinizin bir parçası mı yoksa çalışma sürecinde edindiğiniz bir nitelik mi?

– Hayatta çok sabırlı bir insan olduğumu söylemem. Doğru, bazen susabilirim, sabırlı olabilirim ama bir yere kadar. Bunu yaptığımda, tamamen farklı bir insanım. Düşünün, bazen bir dalda seksen yaprak çiziyorum. O yapraklardan biri iyi alınmadığında rahat olamam. Geri dönüp üzerinde tekrar çalışmalıyım. Bu konuda çok sabırlıyım. Muhtemelen bu sanatı onun için seviyorum.

– Genel olarak karakterinizde birçok çelişkili nokta var. Bir yanda sabrın simgesi olan minyatür, diğer yanda Karabağ savaşına katılan 16 yaşındaki deli bir kız. Yani o yıllardan beri bu özelliklerle birliktesiniz.

– Evet. Gençliğimde özellikle bu konuya çok duyarlıydım. On altı yaşındayken cepheye gittim. Orada iki ay kaldığımı hatırlıyorum. Benim için kutsal günlerdi. Yüreğimde hala vatan sevgisini taşıyorum ama o zamanki hissimi anlatamıyorum. Bugün benim için vatan sevgisi aynı zamanda halk sevgisidir, vatan sevgisidir. Diyelim ki rotada yanımdaki şoför birine bağırıp ezse yerimde durup izleyemiyorum. Bence herkes ülkesi ve milleti için cephede çalışmalı ve elinden gelenin en iyisini yapmalıdır.

– Saç renginiz ve giyim tarzınız ile farklılık gösteriyorsunuz. İsyan mı yoksa yaratıcı bir kişinin kaprisleri mi?

– Bence yaratıcı bir insan olmak, zaten standartlara aykırı olduğum anlamına geliyor. Bazen görünüşümle ilgili eleştiriler duyuyorum. Dürüst olmak gerekirse, bu yaşta böyle şeylere pek dikkat etmiyorum. Çünkü artık toplumla seyahat etmekten çok kendimle seyahat etmekle ilgileniyorum. Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama toplumdan çok kendim için çekiyorum. Kendi ruhsal rahatlığım için. Resim yaparken aldığım zevki kelimelerle anlatamam. Bu bencillik değil, insanın kendisiyle bütünleşmesidir. Kendimle daha mutlu ve güçlüyüm. Çevremdeki insanlar beni güçlü bir kadın olarak tanır. Dürüst olmak gerekirse, beni bu kadar güçlü tanımalarını istemezdim. Beni her şeyin üstesinden gelebilecekmişim gibi düşünüyorlar. Bu yüzden bana destek olmak, güzel bir söz söylemek akıllarına gelmiyor.

– Zaten tanındığınızı ne zaman hissettiniz?

– Dürüst olmak gerekirse, sosyal ağlar tanınmamda büyük rol oynadı. On yıl önce Facebook’ta Peri Minyatür adıyla bir sayfa oluşturmuştum. Bu ismi seçmem bir tesadüftü. Gerçek adım Peri, kısaca Peri olarak bahsettim. Minyatür’ü favori sanat olarak ekledim. Sonra herkes beni bu isimle tanıdı. İlk sergim 36 yaşındaydı. O sergiden sonra bir ölçüde tanınmaya başladım.

– Bu sanatı seçtiğiniz için hiç pişman oldunuz mu?

– Asla. Bazen resim yapmadan deli olacağımı düşünüyorum. Belki de güçlü bir sanatçı değilim. Ama bu sanat, kelimenin tam anlamıyla benim kurtarıcım. Hem maddi hem manevi olarak. Kendi yağımda kızartırım. Genel olarak sevdiğiniz bir işten para kazanmak harika bir duygu. En önemli şey, bunu yapmaktan mutlu olmam. Bu sanat benim aydınlanma yolum. İnsan içindeki ışığı keşfettiğinde yaşaması kolaylaşır. Bu tür insanlar kıskançlık ve nefretten kaçınırlar. Çünkü kafa kendine, kendi ışığına müdahale eder.

– Şu anki popülaritenizin Azerbaycan’daki yeteneğinizden mi yoksa minyatür ustalarının olmamasından mı kaynaklandığını düşünüyorsunuz?

– Öncelikle şunu belirteyim ki bu sanatı herkes yapamaz. Bu sanatta her şey şartlı. Ressam olarak su içen bir ceylanı dilediğiniz gibi tarif edebilirsiniz ama minyatür sanatında böyle bir şey yoktur. Diyelim ki bir kral çiziyorsunuz, onun yüz özelliklerini veremezsiniz, sadece belirli ayrıntılarla, örneğin aristokrat bir tavırla kral olduğunu gösterebilirsiniz. Ayrıca bu sanatta her şeyin bir anlamı vardır. Diyelim ki fincan tevazu, giysilerdeki yamalar pohpohluyor, dünyadan uzaklaşıyor vb. Minyatürde ışık yok, gölge yok, ön plan yok, arka plan yok. Kısacası bu sanat zor bir sanattır. Zor olduğu için çok az kişi bu alana yöneliyor. Sorunuza gelince, kendimi güçlü bir minyatür sanatçısı olarak görmüyorum. Bu nedenle, bu soruya somut bir cevap vermek zor.

– Minyatür sanatı klasik bir sanattır ancak minyatür çalışmalarınızın öncü bir yaklaşımı vardır. Sizi bu konuda eleştiren var mı?

– Evet, olur. Klasiklere modern detaylar eklemenin yanlış bir tarafı yok bence. Çünkü bu çağın bir gereğidir. Klasikleri kullanıp sadece üzerine çizim yaptığınızda, şu soru ortaya çıkıyor: Şimdiye kadar çekilenler Behzad, Sultan Muhammed, Şahgulu’nun yaptıklarına dayanıyorsa, o zaman bu sanatta ne yaptınız? Bu nedenle bence yenilikler olmalı.

– Minyatür sanatı sizin için ne ifade ediyor?

– Kelimelerle anlatmak zor. Resme yeni başladığımda bir ressam arkadaşıma resim yaparken paletteki renkleri yemek istediğimi söylemiştim. Çok güldü ve Peri sen ressam olacaksın dedi. Şimdi minyatürlere baktığımda aynı şeyi hissediyorum. O sayfaları görür görmez sarılmak istiyorum. Minyatür yaptığımda kendimi cennette gibi hissediyorum.

Aytaç ŞAHAD

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Kültür&SanatRöportaj
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular

  • Michel Welbeck ve Umutsuzluğun Günahı – Julian Barnes

    1998 yılında Paris’te düzenlenen Prix Novembre’nin jüri üyelerinden biriydim; adından da anlaşılacağı üzere edebiyat sezonunun sonunda verilen bir ödüldü. Goncourt jürisi Welbeck’in romanını yanlış anladıktan ve diğer jüriler hatalarını...
  • Patricia Esteban Erles; Oyun

    Patricia Esteban Erles, çağdaş bir İspanyol yazar ve gazetecidir. Kısa öykü yazarı olarak tanınır. Eserleri, Zaragoza Üniversitesi’nin “Kısa Öykü Ödülü”, “XXII Santa Isabel de Aragon Araştırma Ödülü” ve “Dos...
  • Kutzeye’nin Edebiyat Dünyası L. Doktorova

    John Maxwell Kutzeye (d. 1940), 2003 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibidir. Nobel Ödülü’nü dördüncü kez bir Afrikalı, ikinci kez de bir Güney Afrika temsilcisi kazandı. 1991 yılında bu prestijli edebiyat...
  • Fütürist Ne Demek?

    Fütürist, geleceği tahmin etmeye ve analiz etmeye odaklanan bir uzmandır. Fütürizm, geleceğin nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışan bir disiplindir ve fütüristler, trendleri inceleyerek, teknolojik gelişmeleri analiz ederek ve toplumsal değişimleri...