Meleklerle Konuşan Kadın

Kısaca “Allah’tan ya da meleklerinden bir şeyler isteyin, mutlaka size yardım edeceklerdir” diyor Beki İkala Erikli. Yani dinlerden pek farkı yok söylediklerinin. Buna rağmen hiç reklamı yapılmayan kitapları, 100’üncü...

Kısaca “Allah’tan ya da meleklerinden bir şeyler isteyin, mutlaka size yardım edeceklerdir” diyor Beki İkala Erikli.

Yani dinlerden pek farkı yok söylediklerinin. Buna rağmen hiç reklamı yapılmayan kitapları, 100’üncü baskılarını çoktan aştı. Sayılarla, verilerle konuşan başarılı bir iş kadını iken, geride bıraktığı hayatında şimdi melekler var. Takipçileri genellikle şehirli kadınlar. Erikli’nin giderek artan ününün altında ne yatıyor?

İkala Erikli

Etrafımda bir sürü insan (özellikle kadınlar), bu aralar Beki İkala Erikli adından söz ediyor. Bundan birkaç ay önce adını ilk kez bir arkadaşımdan duydum. Tanımadığımı söyleyince “Aaaa nasıl bilmezsin, hani melekler falan…” diye karşılık adım. Yine de pek çağrışım yapmadı. Sonra kitapçılarda baktım ki dizi dizi kitapları duruyor Beki Hanım’ın. Sanırım ilgi alanıma girmediğinden görmemişim. Sonra merak ettim, tatilde 122’nci baskısını yapan ‘Meleklerle Yaşamak’ adlı kitabını okudum ve İstanbul’a dönünce, bu ilginç kadınla tanışmaya karar verdim.

Kitabını okuduğum için Beki İkala Erikli’nin, Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olduğunu biliyordum. Daha sonra 13 yıl Procter and Gamble’da çalışmış. Türkiye, Almanya, İngiltere ve İsviçre’de pazarlama direktörlüğü görevini yürütmüş. Batıl bir insan değil yani. Hayatını rakamlarla, somut verilerle geçirmiş. Annesi ve ağabeyi doktor. Bütün bunları bir kenara bırakıp, meleklerle iletişim kurmak ve artık tüm hayatını bununla geçirmek de nereden çıktı peki?

Mikail’in rengi mavi

Beki İkala Erikli ile Gümüşsuyu’ndaki ofisinde buluşmak üzere sözleştik. Işıl ışıl bir İstanbul günüydü. Daracık sokaktaki eski apartmanın merdivenlerinden en son kata çıkarken, “Yukarıda harika bir manzara var muhtemelen” dedim. Daire kapısının girişinde, bizi dev bir melek posteri karşıladı, kapı açılıp içeri girdiğimizde de karşımızda başmelek Mikail’in resmini gördük. Erikli’nin melek seminerlerini de verdiği salona girdiğimizde manzara konusunda haklı olduğumu anladım. Tarihi Yarımada’yı da içine alan harika bir Boğaz manzarası, rengârenk koltuklar ve tabii ki melek resimleri, bibloları… Ve Beki Hanım geldi, üzerinde Mikail’in rengi olduğunu söylediği mavi bir bluz, dar bir siyah pantolon, stiletto. Bakımlı, hoş ve bir çocuk annesi olmasına rağmen fit bir kadın… Üstelik spor yapmıyormuş. Gözlerinin içi gülüyor, pozitif enerjisinden hemen etkileniyorsunuz.

İkinci adını meditasyonla almış

Herkes adını merak ediyordu Beki İkala Erikli’nin. Sordum: “Gerçek adınız mı?” Beki gerçek adıymış ama İkala değil. Zero Limits adlı kitaptan etkilenerek kendisine başka bir isim daha almak istemiş ve bunu eğitim aldığı hocasından rica etmiş. Hocası da “En iyisi bu ismi senin alman” deyince, o sıralarda daha meleklerle çalışmaya bile başlamamış olan Beki Erikli meditasyon yapmış. Bu sırada çok net bir şekilde İkala kelimesini duyduğunu söylüyor. Biraz uzatarak söylemeniz gerekiyor, İ-kâ-lââ gibi… Bir başka meditasyonda da bu kelimenin anlamı gelmiş kendisine: Işık veren güneş.

İsimle ilgili hikâyesi bile, gayet Batılı bir eğitim alıp, hayatını somut bilgilerle geçiren bir kadın için tuhaf geldi değil mi? Önceki hayatını elinin tersiyle itip, meleklerle dolu yeni bir dünyaya açılmasının öyküsünü kendisinden dinleyelim: “Procter and Gamble’da çalışırken, iş için bir yurt dışı seyahatine gittim. İki buçuk yaşındaki oğlum gözümde tütüyordu. Eve dönünce onun bana sarılmasını beklerken, yüzüme şlak diye bir şaplak yedim. Bu çok acıydı, baktım ki hakikaten bir şeyler yolunda gitmiyor artık benim için. Sonra altı ay daha devam ettim çalışmaya ama vücudum da sağlık sinyalleri vermeye başlamıştı. Önce üç ay ara verdim, sonra altı, dokuz derken iş yerinden “Beki artık geliyor musun, gelmiyor musun?” diye sordular. Ben de ayrıldım işten, çocuğuma odaklanırım diye düşündüm ama böyle yoğun bir iş hayatından sonra sadece o da olmuyor. Bazı danışmanlık işleri yaptım. Frankfurt’ta yaşıyorduk o sıralar. Çalışırken hep işle ilgili kitaplar okurdum; o dönemde deli gibi spiritüel kitaplar okumaya başladım ama yine meleklerle ilgili bir şey yoktu ortada. En sonunda oğlumun en yakın arkadaşının annesi ‘Al şunu oku’ diye bir kitap uzattı bana. Baktım melekler… “Yok devenin nalı artık” dedim ama almasam da ayıp olacak… Can sıkıntısından ve hiç inanmayarak kitabı okumaya başladım.”

“Aile içinde Beki’nin nesi var?” deniyordu

İşte hikâye burada başlıyor. Kitabı okurken “Olsun da göreyim” diyerek dileklerde bulunan hatta ne istediğini bile unutan Erikli bakıyor, istediklerinin hepsi yerine gelmiş. Kendi deyişiyle ‘bir sürü ilginç olay’dan sonra “Bu kadar data benim için veridir” diyerek, melekleri araştırmaya başlıyor ve bu konuda eğitim almayı kafasına koyuyor.

Tabii kocasıyla çok büyük tartışmalar yaşamış bu süreçte. Ama kocası, çok istediği için Hawaii’deki melek eğitimine gitmesini kabul etmiş sonunda. “Oradan dönünce iyice uçtum tabii, şakır şakır mesaj alıyordum” diyor Erikli. Aile içinde “Beki’nin nesi var?” diye konuşulmaya başlanmış. O dönemde pek çok iş başvurusunda bulunmasına ve o muhteşem CV’sine rağmen iş bulamayınca “Beki işe başlamazsa, onu kaybedeceğiz” diye düşünen kocası “Gel Türkiye’ye dönelim” demiş.

İlk kitap

Gerçekten de işe başlamış Türkiye’de ama yedi ay kadar sürmüş bu macera. Kendisine sürekli “Bu benim yaşam amacım değil, ne işim var burada?” diye sorup durduğundan, kendisini sonunda tamamen meleklere adayıp, ‘Meleklerle Yaşamak’ adlı kitabını yazmış.

Okumayanlar için bir özet: Meleklerle Yaşamak kısaca herkese “Tanrı’dan ve onun meleklerinden bir şeyler isteyin” diyor. Ve bunların büyük şeyler olması da gerekmiyor. Kutsal kitaplarda da geçen dört büyük melekle (Mikail, İsrafil, Azrail, Cebrail) yetinmiyor. Otopark meleği bile var, park yeri bulamayanlar hemen onu yardıma çağırıyor ve iddiaları o ki, bu her zaman işe yarıyor.

“Melekler sayesinde trafikte kalmıyorum”

Beki İkala Erikli’ye mektup gönderen takipçileri arasında bir tanesi özellikle dikkatimi çekti. Bu okuru diyor ki, “Meleklerden aldığım yardım sayesinde İstanbul’da hiç trafikte kalmıyorum.” Bu kadarına da “Pes” dedim doğrusu ve sordum: “Nasıl olabilir bu? Köprüde yol yapımının olduğu sıralarda, trafikte kalmamak mümkün müydü İstanbul’da?” Şöyle cevapladı: “Öyle şeyler anlatıyorlar ki, hepsini yazmaya çalışıyorum yavaş yavaş.”

Ona, “Siz pozitif birisiniz, duyduğunuz, belki de meleklerin değil, kendi iç sesinizdir” dedim, “Önemli olan başmelek Mikail midir, Beki’nin meleği midir, Beki’nin kendi iç sesi midir? Hiçbiri değil. Önemli olan mesaj. O mesaj sizin içinize doğru geliyor mu? Geliyorsa alın onu, gelmiyorsa çöpe atın” dedi. İç sesinizin doğru olup olmadığını nasıl anlayacaksınız peki? Ona yanıtı da şu Erikli’nin: “İç sesiniz size huzur verir, egonuz ise sizde gerginlik yaratır.” Diyelim iş değiştireceksiniz ve önünüzde iki seçenek var. Hangisi sizi iyi hissettiriyorsa, onu seçin demek istiyor, diğeri çok daha fazla imkân sunsa bile.

Erikli aslında Yahudi, ancak ailesi kendisini dinle pek içli dışlı yetiştirmemiş. Şimdi meleklerle dolu hayatını anlatırken de sık sık Kuran’ı Kerim’den sureleri aktarıyor. Hangi dine inandığınız, onun ilgi alanına girmiyor. Onun için önemli olan Allah’tan ve meleklerden bir şeyler istemek. İstemeyi unutup, hayatın tüm yükünü omuzlarına alan ve iç dünyası boşalan şehirliler için Beki İkala Erikli, belli ki çok kendilerinden bir model. Bu hızlı şöhretin en basit nedeni bu olmalı.

“Mikail gür sesli, Cebrail’i dişi olarak duyuyorum”

Siz melekleri gördüğünüzü mü söylüyorsunuz?

Onların ışıklarını görüyorum. His, ses, düşünce ya da görüntü olarak geliyorlar. İç ses olarak alıyorum onların mesajlarını. Başmelek Mikail’in daha gür bir sesi var, Cebrail’in çok daha yumuşak, Haniel ondan da yumuşak. Cebrail’i dişi olarak duyuyorum mesela. “Ben başmelek Cebrail” diyor, tık tık başlıyorum yazmaya.

Bir suret mi var kafanızda?

Bazen var. Aslında o melekler nur, yani ışık. Rönesans döneminde onları gören ressamlar da o ışıkları kanat olarak tasvir etmişler. Biz de aynen kanatlı, sevgi dolu varlıklar olarak düşündük ve bence de o yüzden öyle görünüyorlar bize. Benim gözümün önündeki Başmelek Mikail’in görüntüsü son derece atletik. Birçok kişi de aynı şekilde tasvir ediyor onu. Elinde kılıcı… Cebrail’in görüntüsü bana bakır rengi tonlarda geliyor.

Psikologlar bile geliyor

Siz burada eğitim veriyorsunuz. Ne tür bir eğitim bu?

Neredeyse tamamen pratik bir eğitim. Teoriyi zaten kitapta yazdık, olayın pratiğini yapıyoruz. Teorinin üzerinden kısaca geçtikten sonra yaptığımız ilk şey, egoyu dönüştürmek, kenara atmak. Sonra enerji alanlarımızı yani, algılarımızı açmak üzere çalışmalar yapıyoruz. Ondan sonra da direkt olarak meleklerden ilk önce kartlar yardımıyla, ondan sonra kartları kullanmadan dört duruyu kullanarak, sabahtan akşama kadar iki gün boyunca sadece pratik yapıyoruz. Çalışmalarda meleklere direkt sorular sorabilirsiniz. “Şu işi yapmam benim için hayırlı mı, şu kişiyle ilişkimi nasıl düzeltebilirim?” gibi… En önemlisi de yaşam amacıyla ilgili yaptığımız çalışmalar. “Ben bu yaşama ne yapmak üzere geldim?” sorusunu soruyoruz.

Bulabiliyor musunuz cevabı?

Bulmadan bırakmıyoruz. Benim yaşam amacım da bu çünkü.

Peki psikologlarla çatışma yaşıyor musunuz? Bunlar onların alanına girmiyor mu?

Hayır hiç yaşamadım, hatta psikologlar da geliyor eğitime. İzmir ve Kuşadası’ndaki eğitimlerde iki psikolog hanım vardı. O rehberlikle çalışırsanız daha iyi sonuçlar alıyorsunuz zaten.

Ne kadar iki günlük eğitimleriniz?

650 TL. İki günde eğitim tamamlanıyor, arada bir de melek koçu toplantılarımızda pratik yapıyoruz.

Anladığım kadarıyla size gelen herkesin Allah’a inanıyor olması lazım…

Evren, Allah ya da kuantum alanı. Her ne derseniz deyin. Ama eğitime para verecekleri için inanmayanlar gelmiyor genellikle. Sadece İzmir’de bir hanımefendi bunun bir balon olduğunu ispatlamak üzere geldiği halde, ilk çalışmadan sonra meleklerden rehberlik gelmeye başlayınca şaşırıp kalmıştı.

İster Allah’tan isteyin, ister meleklerden. Ama istiyor muyuz?

Anlattıklarınız kutsal kitaplardan pek farklı değil. O zaman inanan insanlar, neden Tanrı yerine meleklerden istesin ki?

O kadar büyük mucizeler var ki… Sonuçta Allah her şeye kâdir, Allah’ın meleği O’nun eli, o da her şeye kâdir. İster Allah’tan isteyin, ister meleklerden fark etmez. Bir ilahiyat profesörü ile televizyon programına katılmıştık. Orada “Melekler Allah’ın memurları” demişti. Meryem suresinde şöyle der: “Rabb’imin izni olmadan, biz inemeyiz.” Yani zaten O’nun izniyle oluyor. Eğer melekten istemek garip geliyorsa Allah’tan isteyin, fakat istiyor muyuz yani?

 

AYŞEGÜL SAVUR
Çağrı Kılıççı

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Röportaj
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular