Mahremiyet, masumiyet, saygı

Kimin kiminle seviştiğini bilmek istemiyorum. Umarım benimle aynı fikirde olan insanlar çoğunluktadır. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde ünlü insanların aşk hayatının bu kadar didik didik edilmesi, kim...
iclal aydın

İclal Aydın

Kimin kiminle seviştiğini bilmek istemiyorum. Umarım benimle aynı fikirde olan insanlar çoğunluktadır.

Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde ünlü insanların aşk hayatının bu kadar didik didik edilmesi, kim kiminle beraber, kim kimin yatağından geçmiş, ne olmuş, ne bitmiş, neden bu kadar önemlidir bir türlü anlamıyorum.

Dünyamızı ne kadar aydınlatıyor bunları bilmek? Ne katıyor bize yani Bili Clinton’ın, Hugh Grant’ın, şunun bunun kiminle ne yaptığı, nasıl yaptığı?

Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce belli ki ülkemizin gündemini uzun zaman işgal edecek bir haberin yankılarını takip ettim.

Düşünüyor musunuz; olayın kadın kişisi neler hissediyor acaba? Bu tür olaylarda erkek taraflar daima az hasarla atlatırlar bilirsiniz. Ama vay kadın olana…

Neden başkalarının hayatına açık penceremiz?

Neden bizimle ilgili şeyler dedikodu malzemesi olduğunda dedikodu dünyanın en çirkin şeyi oluyor da, bir başkası söz konusu olduğunda şerbetli bir tatlıya dönüşüyor? Neden bu kadar önemli bizim için başkalarının hayati, kavgası, parası, şöhreti, mutluluğu, mutsuzluğu?

Küçük yaşam yerlerinde ağır ve monoton akan hayat gerekçe olur bazen bu meraka ve dedikoduya.

Peki ya büyük “hayatların” içindekilere ne demeli? Koca koca makam mevki sahibi, çok çok meşgul kişilerin; yazarların, çizerlerin, okurların yani hayatı hep bir telaş, koşturma içinde geçtiği kabul edilenlerin bile bu zaafına ne demeli? Nerede, nasıl kapılıyoruz bu girdaba?

Yok yok, asla ama asla seyretmem ben o programları, o haberleri derken neden ve nasıl haberdar oluyoruz bütün bunlardan?

Çünkü bir sevişme “haber değeri” taşır eğer o sevişmenin iki üyesinden biri ünlüyse.

İçinde gerilim, aşk, seks, macera, para olan bir filmi izler gibi izliyoruz olup bitenleri. Çekirdek çitleye çitleye…

Peki nereye varacak bu? Ne olacak yani şimdi? Çok kınayacağız, ayıplayacağız, biliyorduk tavırlarında baş sallayacağız, bire bin katacağız, anlatacağız sonra unutacağız…

Bir sevişmenin iki kişilik bir hadise olduğunu unuttuğumuz gibi.

Bir zamanlar “Alacakaranlık Kuşağı” diye bir gerilim dizisi vardı anımsarsınız. Umulmadık ve irkiltici sonları olurdu hep.

Birden o kuşağın içinde buluvereceğiz kendimizi sanki…

Telefon konuşmalarımız, yediğimiz yemekler, giyinip soyunmamız, tuvalette gazete okuyuşumuz, hepsi kaset kaset ortaya çıkıverecek…

Kim çekti bunları, ne zaman çekti, ne oluyor, kimim ben, bunlar kim diye çırpınırken kurtulamayacağız her yerde en mahrem hallerimizi görmekten…

Hiçbir şeyin özeli, saklısı, kutsallığı ve gizlisi kalmayacak.

Kim bilir belki de bu kâbusun tek iyi tarafı herkesin en çıplak haliyle ortada olması diyeceğiz.

Ve merak etmeyeceğiz kim kiminle sevişmiş, neden sevişmiş, nasıl sevişmiş…

Böyle giderse…

Mahremiyet… Masumiyet… Saygı…

Kimse hatırlamayacak, neydi bunlar?

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Köşe Yazıları
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

*

*

Benzer Konular