Kadınların ve Erkeklerin Siyasal Alandaki Farklılıklarının Nedenleri

Kadınların ve erkeklerin politik inançları ve davranışlarındaki farklılıkları açıklamak için genellikle üç bakış açısı kullanılır: Siyasal toplumsallaşma, yapısal ve durumsal bakış açıları. Siyasal toplumsallaşma ekolü, insanların politik alışkanlıklarının aslında...

Kadınların ve erkeklerin politik inançları ve davranışlarındaki farklılıkları açıklamak için genellikle üç bakış açısı kullanılır: Siyasal toplumsallaşma, yapısal ve durumsal bakış açıları.

Siyasal toplumsallaşma ekolü, insanların politik alışkanlıklarının aslında yetişkinlikten önce şekillendiğini varsaymaktadır. Kadınların ve erkeklerin politikaya olan dikkatlerindeki farklılıklar, diğer seksüel farklar gibi, çocukluktaki aynı öğrenme dinamiklerinden meydana gelmektedir. Genel olarak, erkek çocukları, model alma ve erkekler gibi davranma için pekiştirilme yollarıyla erkek olurlarken, kız çocukları da model alma ve kadınlar gibi davranma için pekiştirilme yoluyla kız olurlar. Cinsiyet farklılaşmasındaki bu süreç, kültürdeki mevcut baskın olan kalıp yargılar tarafından daha fazla vurgulanır.

Belki de baştan beri kadınlara politik arenada hiç rol verilmemiştir. Kadınlara oy verme hakkı verilmesinin, politik güç pozisyonlarında kadının dağılımının eşitlenmesinde çok küçük bir etkisi olmuştur. Üstelik oy verme hakkı, toplum hayatının diğer alanlarında apaçık ortada olan, özellikle ekonomik ve iş yaşamlarındaki, eşitsizliği değiştirmemiştir. Ek olarak, kadınların ve erkeklerin uygun rolleri hakkındaki yaygın kültürel kalıp yargılar belirlenmiştir. Örneğin, politik kararları erkek vermelidir gibi. Gerçekler ve semboller, ikisi birden erken yaşlarda yetişkin dünyasının resmini üretmiştir. Kız çocukları, politikaya erkek çocuklarından daha az ilgili olmuştur, erkek çocukları kız çocuklarına göre politikaya daha çok ilgili olmuştur ve daha çok karıştırılmıştır.

Bu basit sonuçlarda bazı değişiklikler meydana gelir. Bazı koşullar altında, erkek çocukları politikaya karşı daha pasif olma eğiliminde olacaklar, kız çocukları bir dereceye kadar aktif olma eğiliminde olacaklardır. Bu gibi değişiklikler, çoğunlukla kadınların ve erkeklerin karakteristiklerine bağlıdır. Bu karakteristikler, çocuğun ailesinde gerçekleşen, çocuk alt kültürüyle birleştirilen hem gerçek hem de sembolik kadın ve erkek rol modelleridir. Örneğin, kadınların daha aktif olduğu -ya da erkelerin politikada aktif olduğu kadar aktif olduğu- alt kültür bağlamlarında, çocuklar arasında da paralel farklılıklar beklenebilir. Sonuç olarak, siyasal toplumsallaşma bakış açısı, kızlar ve erkeler tarafından edinilen siyasal yüklemelerin, genel durumlarıyla ilgili olmayabileceğini açıklamaktadır. Örneğin, siyasal taraftarlığın ya da katılımcılığın genel formları gibi. Ama bu tip ve siyasal öğrenmenin diğer tipleri, çocukların yetişkin olarak beklenen siyasal rollere hazırlandığını varsayar.

Erken yaşlarda, siyasal ilgilerdeki kadın ve erkek farklarını göstermek için bir ilkokulda yapılan bir çalışmada, erkek çocukların siyasi haberlere kız çocuklarından daha ilgili oldukları bulunmuştur.

Kadınların ve erkeklerin siyasal farklılıklarındaki ikinci büyük ekol, durumsal ve/veya yapısal faktörlere vurgu yapar. Bu ekol en az iki değişik biçime sahiptir. Durumsal bakış açısı savunucuları, kültürdeki cinsiyet rollerinin ve kalıp yargılarının, kadınlar ve erkekler   arasındaki siyasal ifadelerdeki farkların şekillenmesine ve sürmesine yardım ettiği fikrini kabul etmektedirler. Bu farklılıklardan yetişkinlikteki koşulların da sorumluluğu olduğunu (örneğin evlilik hayatının doğası gibi) iddia etmişlerdir. Evli kadınlar, zaman problemi nedeniyle ya da gereksiz buldukları için siyasal aktivitelerde belirleyici olamamaktadırlar. Siyasal deneyimlerle ilgili bir kazanç sağlamak için çok az fırsatları ve ihtiyaçları vardır. Kadınlar, politikayla erkeklere göre daha az ilgilidirler. Bu tartışmanın erkekler için olan diğer kısmında ise, evli erkeklerin siyasal yaşama daha fazla katıldıkları görüşü vardır. Bunu takiben de, kadınların ev kadınlığıyla ilgili gündelik işlerden kurtulmaları halinde ve güvenli, düzenli bir uğraş bulmaları halinde, siyasete erkekler kadar katılmalarının muhtemel olduğu düşünülmektedir. Bazı araştırma sonuçları bu görüşü destekler biçimde, orta sınıftaki kadınlarla erkekler arasında siyasal aktivitelerde çok az bir farkın bulunduğunu göstermektedir.

Bu iddianın yapısal versiyonu, kadınlar ve erkekler arasındaki çatışmaların sürmesine büyük sosyal baskıların önderlik ettiğini savunmaktadır. Cinsiyetle bağlantılı farklılıklar ve cinsiyet rolü kalıp yargılarının başlıca yansıması, kadınlar ve erkekler arsındaki farklılık gücünün devam etmesidir.

Sonuçta siyasal toplumsallaşma ve durumsal/yapısal ekoller, cinsiyetler arsındaki siyasal farklılıkların kökeniyle ilgili farklı görüşler belirtmişlerdir. Her ikisi de toplumdaki cinsiyet rolleri ve baskın cinsiyet rolü kalıp yargıları konusunda hemfikirdirler. Ancak, cinsiyet rollerini ve yan inançları siyasal farklılıklara çevirmedeki mekanizmalar konusunda hemfikir değildirler. Bu gibi farklılıkların açıklamaları arasında, politikadaki cinsiyet farklarının kökeniyle ilgili dinamik ya da süreçsel açıklamaların birlikte çalışma durumlarının farklı kombinasyonlarını içermesi muhtemeldir. Örneğin, durumsal açıklama tarafından belirlenen fırsat eşitsizlikleri, sadece bir başlama noktası değildir aynı zamanda çocuklukta kurulan cinsiyet farkları kalıplarını koruma yollarını açıklamaktadır. Diğer taraftan, kadınlar ve erkekler için eşit iş fırsatlarının bulunmayışı, kadınlar ve erkekler arasındaki politik farkları üretebilir ve bu siyasal toplumsallaşma aracılığıyla çocuklara iletilebilir ve diğer taraftan da yaşamın erken zamanlarında çocuklar için oluşturulan politik ilgi için tamamen farklı beklentiler, devam eden fırsat eşitsizlikleri nedeniyle yetişkinlere karşı koyma yoluyla yerine getirilebilir.

Kamusal yaşam-özel yaşam farklılaşmasının cinsiyetler arasındaki hiyerarşik işbölümüne kodlanması, kadın ile siyasal gücün bütünleşememesinin nedenlerinden bir başkasıdır. Ataerkil düzenin cinsiyetçi işbölümü uyarınca kadın özel alanla ilişkilendirildiği için kamusal yaşama kadını içermeyen hatta kadına karşı değerler atfedilmiştir. Dünya genelinde yaklaşık iki yüzyıldır verilen savaş, önemli bölümü 20. yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen yasal düzenlemelere neden olmuş, kadınların önündeki kamusal yaşama giriş engeli bu sayede azaltılmış, ancak zihinsel kalıplar, tutum ve davranışlar henüz tam olarak değişmemiştir.

Siyasal temsil açısından değerlendirildiğinde, kadın meclis üyelerinin oranı İsveç’te %42.7, Danimarka’da %37.4, Finlandiya’da %37, Norveç’te %36.4, Hollanda’da %36, Almanya’da %30.9, Güney Afrika’da %29.5, Arjantin’de %27.6, Çin’de %21.8, İspanya’da %21.6, İsviçre’de %21, Kanada’da %20.6, Lüksembourg’da %20, İngiltere’de %18.4, Portekiz’de %13, ABD’de %12.9, Belçika’da %12, İtalya’da %11.1, Fransa’da %10.9, İsrail’de %7.5, Irak’ta %6.4, Yunanistan’da %6.3, İran’da %4.9, Japonya’da %4.6, Türkiye’de %4.3 (Bu bilgiler 1 Ocak 1999 tarihine kadar olan katılım bilgileridir). Ulusal meclislerdeki kadın milletvekillerinin dünya ortalaması %12.7’dir.

Cinsiyetçi işbölümü, siyasal iktidarın erkeksi nitelikleri ve bu alanda artık ket vurucu özelliğe sahip olan “erkekle birebir eşitlik/biçimsel eşitlik” söylemi Türkiye’de de tüm dünyada olduğu gibi kadınların siyasal temsilciliğini engelleyen başlıca etmenlerdir.

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
PolitikPsikoloji
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular