“Kaçamazsın! Seni Tanıyorum”

Heyecanlı bir Hollywood polisiyesinden fırlamış gibi, ama o gerçek bir kahraman. 21 yaşında uğradığı saldırıdan sonra adli ressam olmaya karaR verdi. şimdiye dek çizdiği robot resimler sayesinde, Teksas’da binin...

Heyecanlı bir Hollywood polisiyesinden fırlamış gibi, ama o gerçek bir kahraman. 21 yaşında uğradığı saldırıdan sonra adli ressam olmaya karaR verdi. şimdiye dek çizdiği robot resimler sayesinde, Teksas’da binin üzerinde suçlu yakalandı. 2008’den bu yana GuInness Rekorlar Kitabı’nda ‘dünyanın en başarılı adli ressamı’ unvanını kimselere kaptırmadı. Alanında EN İYİSİ VE dünya çapında şöhret. Kimine göre mistik güçleri var, kimine göre olağanüstü bir yetenek. LoIs GIbson, başarısının sırlarını ilk kez anlattı.

Kaçamazsın Seni Tanıyorum
Küçük kız, Houston Karakolu’nda kendisine cinsel tacizde bulunan adamı tarif ediyor. Henüz 10 yaşında olmasına rağmen, yaşadıklarının farkında. Polislere hatırlayabildiği ne varsa anlatıyor. Suçlunun çizilen robot resmi, ertesi gün gazetelerde yayımlanıyor. Herkes görüyor, elbette Charles Raiford isimli suçlu da. Görür görmez de gidip teslim oluyor. Zira robot resmi, neredeyse fotoğrafı kadar kendisine benziyor. Çizimin altındaki imza Lois Gibson’a ait; ‘dünyanın en başarılı adli ressamı’na. Robot resimleriyle 30 yılda binin üzerinde suçluyu yakalattı. Hem ABD’de hem de Romanya’da bilirkişilik yapıyor. Northwestern Üniversitesi’nde ve CIA’de ders veriyor. 2008 yılından bu yana Guinness Rekorlar Kitabı’na giriyor. Karşısındaki tanık, “Hiçbir şey hatırlamıyorum” dese de, küçük detaylara dayanarak suçlunun portresini çizmesi için ona en fazla üç saat yetiyor.

Kurbandan avcıya

ABD’nin Houston şehrindeki evinde, bilgisayar aracılığıyla konuğu olduğumuz Gibson’a ilk sorumuz da bu oluyor.: “Yeteneğiniz dışında altıncı hissinizin çok güçlü olduğunu söyleyebilir miyiz?” Yeteneğinin Tanrı’dan geldiğini söylüyor. Ona göre, başarılı olmak için odaklanmak şart, bir de empati. Mistik güçler ya da altıncı his gibi konularda son derece ketum. İşiyle ilgili “Tanığı iyi dinleyip, onun hafızasını zorlamasını sağladığınız sürece her adli ressam, bu başarıya ulaşabilir. Ben suçluları yakalamaya odaklanıyorum, çünkü tanıklara yakınlık duyuyorum. Saldırıya uğradıklarında ne hissettiklerini biliyorum” diyor. Ardından 21 yaşındayken, Los Angeles’daki evinde yaşadığı olayı anlatıyor: “Zil çaldı. Kapının arkasında genç bir adam vardı. Komşu sanıp kapıyı açtım. Elleriyle boynuma yapıştı, kıyafetlerimi çıkardı. Sonrasını hatırlamıyorum, bayılmıştım. Beni uyandırmaya çalıştığını anımsıyorum. Öldüğümden şüphelenmiş olmalı, çünkü uyanmayınca kaçıp gitmiş.” Lois Gibson, şu anda 62 yaşında. Olayın üzerinden tam 41 yıl geçmiş olmasına rağmen bu acıyı hâlâ hissediyor. Teksas’tan dünyaya yayılan ününü, kalbindeki adalet duygusuna borçlu olduğunu söylüyor. Gönüllü olarak başvurduğu Houston Emniyet Müdürlüğü’nde, “Dünyaya adalet dağıtacağım” dediği günden bu yana, mağdur tanıklarla birlikte yürüttüğü savaşı tam 30 yıldır sürdürüyor.

Türkiye’ye gelir mi?

Elbette marifet sadece empati yeteneğinde ya da adalet tutkusunda değil. Çizim yeteneği ve bu alanda gördüğü eğitim, onu bugünlere taşımış. Teksas Üniversitesi Güzel Sanatlar bölümünden mezun. Öğrencilik yıllarında canlı çıplak modellerle çalıştığını, pek çok insan’ portresi yaptığını anlatıyor. Sanatsal birikimini düşünürsek, çizimlerine ‘robotik resim demek belki de haksızlık. O da aynı görüşte. Bu iş, günden güne adli tıp incelemesi veya polisiye dışında, sanatını icra eden ressamlara da alan açıyor. Gibson, onlara da yardım etmek için kolları sıvamış; ‘Forensic Art Essentials: A Manual for Law Enforcement Artists’ (Adli Sanat Temelleri: Hukuku Uygulayan Sanatçılar İçin El Kitabı) isimli bir kitap yazmış. “Hukuk alanında, adli sanatın yeni bir dal olduğunu bilmek gerekiyor. Bu kitabı, polisler mutlaka almalı” diyor. Kitapla yetinmeyip, ondan birebir ders almak isteyenler için özel dersler de veriyor. Beş günlük eğitim programının fiyatı, 2 bin 500 dolar. Birkaç ay önce Abu Dabi’den gelip, Gibson’ın derslerine katılan Birleşik Arap Emirlikleri’nden bir ressam, onu ülkesine davet ediyor ve oradaki polislere eğitim vermesini istiyor. Ayrıca Romanya’dan 40 ressamlık bir gruba eğitim vermek de, aldığı davetler arasında. Türkiye’den davet aldı mı? “Henüz değil. Gelmeyi ve polislere adli ressamlığı anlatmayı çok isterim. Eminim Türkiye de çağıracaktır” diyor.

Kafatasından yüz tanıma

Gibson’ın uzmanlığı, yalnızca bugün ya da yakın geçmişte işlenmiş adi suçların faillerini yakalamakla sınırlı değil; yeteneklerinin ulaştığı nokta göz dolduruyor. Houston’da açılan Soykırım Müzesi’nde, İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği annesinin yüzünü, silik anılarının elverdiği kadarıyla anlattıktan sonra Gibson’ın çizimiyle tekrar karşısında gören Hellen Collin’in şaşkınlığı buna bir örnek.

Peki o, bugüne kadar en çok hangi çiziminden etkilenmiş? Hiç tereddütsüz “İki yaşındaki ‘Baby Grace’ cinayeti” diye cevaplıyor. “Onu Galveston Yarımadası civarında, denizde bulduklarında, olayın üzerinden çok kısa bir zaman geçmişti. Ancak morga gittiğimde, tanınmayacak haldeydi” diyor. Bir Gibson klasiği daha gerçekleşiyor; neredeyse yalnızca kafatası özelliklerinden resmi çiziyor. Bebeğin büyükannesi, çizimi internette görüp, “O, bizim kızımız” diye polis merkezini aradığında, bir anda ruhen çöktüğünü anlatıyor. “Kendime gelmem için beş mil yürümem ve 17 saat uyumam gerekiyordu. Çok etkilendim.”

Tanınmayacak haldeki birinin portresini nasıl çizdiğini sorduğumuzda, bunun adli ressamlığın bir parçası olduğunu söylüyor. “Bazılarının sadece kafatasını görebiliyorsunuz. Üzerinde kimlik yoksa, adli ressam gelip, ölü insana morgda veya sadece fotoğrafına bakarak, onun canlı, neşeli, gülen halini resmediyor. Kısacası ressamlar, kafatasına bakarak nasıl bir yüze sahip olduğunu hayal ediyor” diye anlatıyor. ‘Baby Grace’ davasında Gibson’ı farklı kılan, çizimi kafatasından yapmış olması değil, 45 dakika gibi bu iş için çok kısa sürede resmi tamamlamış olması. Standartlara göre, bu bir rekor!

Beş yaşında bir tanık

Gece yarısı gelen telefon ile kendini karakolda bulduğu da oluyor. Fakat tüm yoğunluğa rağmen, teknolojinin avantajlarından yararlanmayı reddediyor. Gibson, çağın aykırı bulduğu sayılı zanaatkârlardan biri. “Çizimlerimi yaparken, asla bilgisayar kullanmam” diyor. Tek ihtiyacı, her tona sahip gri boyaları ve Fransa’dan özel olarak getirttiği Canson Mi-Tientes marka kâğıt. Teknik kısmın diğer olmazsa olmazı da, Miami’nin ünlü adli ressamı Samanta Steinberg’e ait, içerisinde çeşitli yüz tanımlamalarının bulunduğu katalog. Fakat bu, ressamdan çok tanığa yardımcı bir rehber niteliğinde. Hayal gücü zayıf tanıklar, bu katalogdan saldırganın kaşlarından gözlerine, burun ve ağzına kadar tüm yüz hatlarını seçebiliyor. Ressama kalan, tanığın seçimlerini insan yüzü sınırlarında orantılı hale getirmek; yetenek işte tam burada devreye giriyor. Tanık konusunda tek şart ise, ressam ile uyumlu çalışması. Ne yaşı, ne dili, ne de psikolojik durumu kriter değil. Gibson, şokta olduğu için hiç konuşamayan birinin sadece “Evet” veya “Hayır” cevaplarıyla da çizimi tamamlayabiliyor. Listesindeki en küçük tanığın dört yaşında olduğunu söylüyor ve şöyle anlatıyor: “Evlerine saldırıp, annesi ile babasını öldüren adamı beraber çıkardık. Saldırganın evin yakınlarında oturan bir adam olduğu ortaya çıktı ve suçunu itiraf etti.”

Emeklilik mi? O ne demek?

Son çizdiği resimler, iki katile ait. Biri, oyun salonu sahibini kendi iş yerinde silahla vurmuş, diğeri otomobil çalarken yakalanınca, otomobilin sahibini öldürmüş bir hırsız. Ama Gibson’ın ömrünü karakol odalarında, sadece beyaz bir kâğıt karşısında geçirdiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Her gün dinlediği mutsuz ve esrarengiz hikâyelere rağmen, 30 yıldır hayatını mutlulukla yaşamayı da başarmış. İlk evliliğinden 30 yaşında bir oğlu ve 27 yaşında bir kızı var. Her şeyden önemlisi “Aşkın yaşı olmaz” diyenlerden. 2012’nin Ocak ayında eski ‘Marlboro Man’ Brian Schroeder ile evlenmiş. Resmi web sitesinin biyografi bölümünde yer alan, “Houston’da tek başına yaşıyor” bilgisini buradan düzeltmek istiyor. Emekli olup, eşiyle huzurlu bir hayata adım atmak istemez mi? “Büyük annem 94 yaşında vefat etti. Ben de o kadar yaşarsam, sonuna kadar çalışırım” diyor. Sebebi hırs değil; 21 yaşında verdiği “Dünyaya adalet dağıtacağım” sözüne bağlılığı. Ernest Hemingway’in ‘İhtiyar Balıkçı’ kitabından bir alıntıyla devam ediyor söze: “Asıl av, insanın silahlı birini avlamasıdır. Avlanan kişi, avından başka hiçbir şeyi düşünmez.” Görevi devralacak birinin olması şart. “Arkamda Guinness Rekorlar Kitabı’na adını yazdıracak başka bir adli ressam bırakmak istiyorum” diyor. Anlayacağınız Lois Gibson’ın çıtası çok yukarıda; indirmeye de niyeti yok.

Bahar Dağlı

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Yaşam
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular