İslami kesimin starı Ahmet Hakan Coşkun’la pop kültür, İslamcı ve laik kesim üzerine…
İlahiyat fakültesi mezunu bir gazeteci. Kendi deyimiyle hiç romantik değil, gerçekçi. Demokrat, özgürlükçü kimliğini önemsiyor. Geceleri çıkmayı, kafe ve restoranlarda bulunmayı seviyor. Caz ve Türk halk müziği dinliyor, Burberry ve Lacoste giyiniyor. Ahmet Hakan Coşkun’la hayatı, medyayı, siyaseti, İslamcılığı konuştuk.
İslami kesimden doğan yeni bir `star’ o: Ahmet Hakan Coşkun. Anchorman, haberci, ilahiyat fakültesi mezunu gazeteci. Şimdi de Sabah gazetesinde bir köşesi var. Kendi deyimiyle hiç romantik değil, gerçekçi. İslami kesimin etkin bir ismi olarak aslında tutumuyla, duruşuyla, yaşam tarzıyla daha farklı, daha modern, daha Batılı gibi. Ancak açık açık sorular karşısında net değil. Dengeci, daha politik. Mesela aşk hayatının sorulmasından rahatsız oluyor. Ne var diyor, ne de yok. Bir de tarihsel bir sorun, bakış açısı belirleyici, kilit soru: Türban. “Bir kadın Müslüman ise örtünmeliymiş” diyebiliyor. Müslümanlığın koşuludur ya da değildir keskinliğinde bir ifade kullanmıyor. Ahmet Hakan Coşkun kendini, hayatını, medyayı, siyaseti, İslamcılığı ve her şeyi yanıtladı.
Kanal 7 gibi, İslami kesimden doğan bir televizyon kanalının anchorman’liğinden, büyük bir gazetede köşe yazarlığına uzanan bir çizginiz var. Nasıl oldu bu iş?
Sabah gazetesinden Ergun Babahan teklif yaptı. “Biz bundan böyle daha çoğulcu bir yapı oluşturmak istiyoruz. Bu yapı içinde siz de yer alır mısınız?” diye teklifte bulundu. Ben de bir mahzur görmedim. “Olabilir” dedim.
Bir koşul var mı anlaşmanızda? Yazılarınızda özgür müsünüz?
Tabii. Herhalde o bir ön kabuldür, konuşmaya bile gerek duyulmadı.
Çoğulculuktan kastedilen şu mu? Siz İslami kesimden gelen bir isimsiniz. Bu kimliğinizle gazetedeki çoğulcu yapı içinde yer alıyorsunuz.
İdeolojik bir şey olarak söylenmedi. Ben de öyle algılamadım zaten. Öyle de biri değilim. İdeolojik bir kimlikle ön planda olan bir insan değilim. Gazeteciyim.
Kendinizi ideolojik olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Dışarıdan bakıldığında İslami kesimde etkin bir isimsiniz.
Ben `demokratım’ diyorum. Demokrat kimliğimin önemli olduğunu düşünüyorum. Müslümanlık ideolojik bir şey değil ayrıca. Müslümanlık bir din. Herkes Müslüman. Özel bir vurguya gerek yok bunun için. Demokrat kimliğimi önemsiyorum. Özgürlükçüyüm.
İdeolojik bir tanımlamayı kabul etmiyor musunuz?
Evet. İdeolojik bir tanıma ihtiyaç duymuyorum.
Sizin Sabah’ta yazmanız, AK Parti’nin siyasi iktidarı ve Türkiye’nin yaşadığı siyasi dönüşümün paralelinde uzanan bir gelişme mi?
Doğrusu bunu ben Ergun Babahan’a bir kaygı olarak söyledim. “Yani seçimin hemen sonrasında oluşan bu yeni ortamda benim Sabah’ta yazmam bu tür söylentilere, yorumlara neden olabilir. AK Parti iktidara geldi, Ahmet Hakan da Sabah’ta yazıyor yorumlarına neden olabilir. İsterseniz daha sonra böyle bir şey yapalım” dedim ama Ergun Babahan beni şöyle ikna etti: “Biz sana 3 ay önce, 6 ay önce bu teklifi yapsaydık da yazmaya başlasaydın aynısı söylenecekti. Bir sene sonra da aynısı söylenecek. Bu tür dedikodulara itibar etme.”
Kendi çevrenizden nasıl tepkiler geldi Sabah’ta yazmanıza?
Genelde olumlu tepkiler alıyorum. Olumsuz tepkiler de var. “Niye orada yazıyorsun?” diyenler de var. Sabah gazetesinin geçmişteki kimliğinden söz edip, orada benim yazmamam gerektiğini söyleyenler de var. Tam tersine Türkiye’de bugün oluşması gereken barış ortamının sağlanması açısından önemli olduğunu söyleyenler de var. Yani yazılan yer önemli değil, ne yazdığın ve nasıl durduğun önemli. İçerik önemli.
Nasıl bir tarzınız olacak ve ne yazacaksınız? Geçenlerde Yalçın Küçük’ü yazdınız. Bir sol eğiliminiz de var sanki.
Ben daha işin başındayım ve neyi daha iyi yapacağımı ancak bir iki ay sonra göreceğim. Şu anda biraz daha deneme yanılma yöntemiyle hareket ediyorum. Başlangıç aşamasındayım ama zorlamıyorum kendimi. Genel olarak ilgilerimden, zaten mevcut dikkatlerimden yola çıkarak bir şeyler yazıyorum. Güncel politika da yazıyorum.
Türban sorununu yazacak mısınız mesela köşenizde?
Tabii ki. Türban bir insan hakları sorunu. Müslümanlık sorunu falan değil. Nasıl ki bir insanı savunmak için o insanın ideolojisini benimsemek gerekmiyorsa ya da tam tersi söz konusuysa yazılacak tabii ki.
Türban meselesi bu ülkedeki ciddi sorun. Bu meseleye çeşitli açılardan bakılıyor. Ya bir insan hakları sorunu, ya bir İslamcılık sorunu… Tüm bunlar bir yana Müslümanlığın bir koşulu mudur türban takmak?
Ben Müslümanlık konusunda uzman biri değilim. Türban takmak İslam’ın bir emri midir, değil midir, bu konu benim meselem değil. Benim meselem şu: Bir takım insanlar “Bu, İslam’ın kuralıdır, biz bunu böyle yorumluyoruz ve türban takmak istiyoruz” diyorlarsa, bunu dedikleri andan itibaren iş bitmiştir. Artık mesele bir inanç ifadesi özgürlüğü alanına girer. Biz bununla ilgiliyiz. Kimi de “Ben Müslüman’ım ama türban takmayı tercih etmiyorum” der. Ona da saygı göstermek durumundayız. Önemli olan yorumlardan birini tercih etmek değil, tercih edilmiş yorumlara saygı göstermek, bizim yapmamız gereken bu.
Burada sizin kişisel kanaatinizi merak ediyorum. Ahmet Hakan Coşkun’un kişisel görüşü türban konusunda nedir? Bir kadının Müslüman olmasının koşulu türban mıdır?
Ben daha önce bir programda Türkiye’nin en ünlü ilahiyatçılarını bir araya getirmiştim ve dini meseleler tartışılıyordu. Orada şunu öğrendim: Dediler ki, “15 asırlık İslam tarihinde başörtüsüyle ilgili İslam’ın kuralı, başın örtülmesi şeklinde algılanmış ve yorumlanmıştır.” Genel büyük eğilim, ana çizgi budur. Bunun dışında herhangi bir görüş belirtilmemiştir. Ancak son dönemlerde bazı ilahiyatçılar günümüzde farklı görüşler ileri sürüyorlar. Ben burada kendimi ana damara, eksene daha yakın buluyorum, öyle yorumluyorum.
Tarihsel olgu, var olan gerçekliği kabul ediyorsunuz yani.
Öyle. Eğer bir kadın Müslüman’sa örtünmeliymiş, benim öğrendiğim bu. Ama Müslüman olup da örtünmeyen kadın da olabilir. Günah işleme özgürlüğü her zaman var. Farklı yorumlama özgürlüğü de var. Yanlış anlaşılmasın. “Ahmet Hakan, Müslüman kadın mutlaka türban takmalı” demiyor. Sadece ana eksenin bu görüşte olduğunu söylüyorum. “Farklı görüşler, yorumlar İslam dairesi içindedir” diye düşünüyorum.
Ahmet Hakan Coşkun kim peki? Eğitiminiz, gazetecilik serüveniniz?
Ben televizyonculuğa TGRT’de başladım. İki yıl `Yankı’ isminde bir haber programda çalıştım. Dokuz yıldır Kanal 7’deyim. 1966 doğumluyum. İlk, orta ve lise tahsilimi, babamın memur olması nedeniyle, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaptım. Üniversiteyi de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okudum.
Sabah’ta yazmanız sizin için de yeni bir açılım. Düşüncelerinizde bir değişim var mı? İlahiyat mezunu Ahmet Hakan Coşkun ile bugünkü arasında bir fark söz konusu mu?
Elbette. Geçen senekiyle bu seneki arasında da bir fark var. Normal bir insan gündelik hayatını yaşarken gelişiyor, değişiyorsa bende de kişisel olarak bir değişim var.
Ahmet Hakan Coşkun değişiyor yani.
Herkes değişiyor.
İslamcılar da değişiyor mu?
İslamcılar da değişiyor tabii. Herkes değiştiğine göre İslami kesimde de değişim var. Değişmeyen şeyler de var, değişenler de var. Laik kesim de değişiyor.
Bu değişim İslamcıları nereye getirdi? AK Parti iktidarı da bu değişimin bir sonucu mudur peki?
Bence AK Parti iktidarı İslami hareketin son noktası falan değildir. Kalkış noktası da İslami hareket değil. Sadece İslami vurgusu epey fazla bir partinin eski mensuplarının başka bazı ittifaklar oluşturarak kurdukları bir parti. Dolayısıyla İslami hareketin geldiği son nokta olarak göremeyiz AK Parti’yi. Ama İslami hareket nereye gidiyor dersek, orada da ben şunu görüyorum: 70’li yılların sonunda, 80’lerde dünyadaki evrensel İslami hareketler hep devleti ele geçirmeye yönelik bir refleks içindeydiler. Malum İran Devrimi falan bunları etkilemişti. 80’lerden sonra tüm dünyada İslam’ın bir devlet nizamı öngörüp öngörmediği tartışıldı. Ben de bu tartışmaları ilgiyle takip ettim. Şu anda genel hƒkim görüş böyle bir devlet düzenini öngörmediği şekline dönüşmüş durumda. Tartışmalar bütün aydınları, gözlemcileri bu noktaya getirdi. Bir devlet düzenini İslam öngörmüyor. Ama şunu öngörüyor, inanan insanların bir toplumda daha rahat yaşayabilmelerinin mücadelesini vermek. Bu, bambaşka bir şey. Buraya evrildi durum.
İslamcılığın Türkiye’de devleti ele geçirme iddiası yok mu artık?
Dünyada bile öyledir bence. Evet genel, hƒkim kanaat bu noktaya geldi. “İddialarından vazgeçtiler” demiyorum, “İddiaları farklı bir biçim aldı” diyorum. Bir ülkede kendi dinlerinin gereklerini özgür biçimde yerine getirmenin mücadelesi, o da siyasi mücadele ama o zapturapt altına alıp hükmetme alanı taşımıyor.
Ana karakter artık demokrasi ve insan hakları parametrelerine mi oturuyor?
Bence öyle.
Siz de özellikle demokrasi ve insan hakları vurgusu yapıyorsunuz.
Şunun vurgulanmasını özellikle isterim. Ben tipik bir İslamcı değilim. Benim söylediklerimden yola çıkarak İslamcılar şöyle oluyorlar gibi bir yorum yapamayız. Ama ben gözlemciyim. Dolayısıyla artık bu noktaya gelindi.
Adınız bir skandalla gündeme geldi bir ara. Büyükşehir Belediyesi’nden ihale işleri. Ağabeyinizin şirketi ve sizin de adınız geçti. Ticaretle uğraşıyor musunuz?
O iftirayı atanlarla ilgili biz gerekli davaları açtık ve o davalar sürüyor. İftiracıların yüzüne onu çarpmak için sonuçlanmasını bekliyoruz.
Ticaretle uğraşıyor musunuz?
Hayır. Bu konuya girmek istemiyorum, sadece bunu söylemekle yetiniyorum. Çünkü mahkeme devam ediyor. Ben ne desem boş. Mahkeme karar verecek, o kararı da iftiracıların yüzüne çarpmamız gerekiyor.
AK Parti iktidarı Türkiye’de bir umut havası yarattı. Siz nasıl görüyorsunuz. AK Parti Türkiye’nin ekonomik ve siyasal olarak düze çıkabilmesine katkıda bulunur mu?
Bence bu konuda bir değerlendirme yapmak için erken. Yani bir umut mudur, umutsuzluk mudur bilmiyorum. Çok fazla hazırlıklı oldukları izlenimini maalesef almıyorum, ilk işaretlere bakıldığında. Bir dağınıklık tablosunu herkes gibi biz de gözlemliyoruz. İlk etapta çok hazırlıklıymışlar gibi bir izlenim bıraktılar ama sonrasında birtakım alanlarda “Bir durun bakalım, bunlar ne yapıyorlar” dedirtti. Yorum yapmak için erken aslında. Hazırlıklı olmadıklarına dair izlenimim daha ağır basıyor, onu söyleyebilirim.
Sizin kanalınız AK Parti ile yakın ilişkilere sahip. Dolayısıyla AK Parti iktidarı sizin kanalınıza birtakım avantajlar yaratır mı?
Bizim şöyle bir durumumuz var: Bu 3.5 yıllık geçen iktidar döneminde biz Kanal 7 olarak ve ben Ahmet Hakan olarak, ne Başbakan Bülent Ecevit ile ne Mesut Yılmaz ile ne de Devlet Bahçeli ile bir kez olsun görüşemedik. Defalarca müracaat etmiş olmamıza rağmen. Bir kez olsun onları kendi programlarımda konuk edemedim. AK Parti, bana diğer televizyonlara ve gazetecilere nasıl konuşuyorlarsa, özel röportajlar veriyorlarsa, onu versin, ayrımcılık yapmasın.
Bugüne kadar medyayla ilgili tartışmalara özel bir ilgi gösterdiniz. Bir dönem belki de eleştirdiğiniz medya organlarından birinde köşe yazarısınız. Türk medyasını bugün itibarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
Artık hem kendimizin hem de eleştirdiğimiz kesimlerin hatalarını, bugün daha iyi görüyoruz. Karşılıklı cepheleşme döneminde her iki taraf da hatalar yaptı. Biz de yaptık, onlar da yaptı. Daha duygusal tavırlar geliştirildi. Ama artık hem Türkiye hem medya daha diyaloğa açık bir tavır aldı. Son üç yıldır daha farklı tavırlarla karşı karşıyayız. Herkes kendisine çeki düzen vermeye başladı. Bu yeni dönemle birlikte mesela ben Sabah gazetesinin yayın çizgisini çok beğeniyorum. AK Parti’nin borazanlığını yapmıyor ama AK Parti’ye özel bir kin de gütmüyor. Diğer gazeteler de öyle aslında. Basında normalleşme var artık.
Medyada olumlu bir gelişme görüyorsunuz yani.
Çok olumlu gelişmeler görüyorum. Televizyonlarda da var. Dolayısıyla benim Sabah gazetesinde yazmamın temel nedeni bu ortama büyük ölçüde katkıda bulunmak.
Yazılarınızda aşk, kadınlar olacak mı mesela?
O tür yazılar yazmayı düşünmüyorum. O tür yazılara yatkın değilim. Bir kere romantik bir insan değilim ben. Duygusal bir insan değilim, gerçekçiyim.
İlişkilere nasıl bakıyorsunuz. Aşk hayatınız var mı?
Buna girmek istemiyorum, bu tür sorulara prensip olarak cevap vermiyorum. Herhalde saygı gösterirsiniz.
İşlerin dışında soluk aldığınız zamanlarda ne yapıyorsunuz? Nerede oturuyorsunuz, nerede yemek yiyorsunuz. Rahat sohbet edersek, eğleniyor musunuz?
Teşvikiye’de oturuyorum. En sevdiğim şey oradaki kafelerde oturup gazete okumak ve kahve içmek. En büyük keyfim bu. Kitapçılara gitmek, sinemaya gitmek, bunlar da diğer keyiflerim. Yürüyüş severim. Her gün yarım saat yürümeye çalışırım.
TEMPO