Bugün kahvenin olmadığı bir dünyayı düşünmek neredeyse imkânsız.
En doğudan batıya küreselleşmiş dünyanın resmi içeceği gibi. Peki kahve, hayatımıza nasıl girdi? Nasıl bu kadar yaygınlaştı, neden sevildi?
Geçmişi çok eskilere dayanan kahve bugün, yalnız bizim değil, pek çok kültürün ayrılmaz parçası. Son 20 yıldır dünyanın dört bir tarafına yayılan kahve zincirleri de bu keyif içeceğini hayatımızın vazgeçilmezi haline getiriyor.
Elbette her şeyin bir başlangıcı var; bu keyifli alışkanlığın da. Ama kahvenin nasıl içilmeye başlandığı konusunda kesin bilgi yok; onun yerine pek çok rivayet söz konusu. En yaygın efsane, çoban Kaldi’nin hikâyesi. Kaldi, M.S. 600-800 arasındaki bir tarihte Doğu Afrika’da çobanlık yapıyormuş. Bir gece dağın yamacında hayvanlarını güderken, tuhaf davrandıklarını fark etmiş. Bir tür kırmızı meyve yiyen keçiler, tüm gece uyanık kalıyormuş. Kaldi, merak ettiği bu meyvelerden kendisi için de toplamış. Yedikten sonra bu meyvelerin kendisini güçlendirdiğini ve uyanık tuttuğunu fark etmiş. Yakınlardaki manastırda yaşayan bir keşişe, keçilerden söz etmiş. Bu meyvelerin etkisini denemek isteyen keşiş, birazını toz halinde ezip, üzerine kaynamış su dökerek bir içecek hazırlamış. İlk kahve böyle elde edilmiş. Daha sonra her nasılsa, kahveyi kavurarak kullanmış. İçeceğin onu tamamen uyanık tuttuğunu, ancak zihinsel yeteneklerini etkilemediğini keşfedince, bu malzemenin kendisine ve keşiş dostlarına uzun süren dua seanslarına dayanmalarında yardım edeceğini düşünmüş ve taneleri manastıra götürmüş. Kahve daha sonra manastırdan manastıra yayılmış.
Tanrısal kuvvetin kaynağı
Gelelim Arap kökenli rivayetlere. İlk hikâyeye göre, bir Müslüman derviş, düşmanları tarafından kentten sürülüp çöle atılmış. Sıcak, susuzluk ve açlıktan ölmek üzere olan dervişe gaipten gelen bir ses, yakınındaki bitkinin meyvelerini yemesini söylemiş. Elindeki son suyla kahve çekirdeklerini ıslatan derviş, bunları çiğnemeyi başaramayınca ıslattığı suyu içmiş. Bir anda gelen kudreti, Tanrı’nın işareti olarak yorumlamış. Bir başka rivayet ise Yemenli Şeyh Şazili ile ilgili. Şeyh Şazili 14’üncü yüzyıl sonlarında Yemen’de yaşamış olması muhtemel bir sufi şeyhiydi. Kahveyi ilk içtiği rivayet edilen kişilerden birisi olması nedeniyle, Anadolu’da fal için kahve fincanı kapatılırken, Şeyh Şazili ruhuna Fatiha okunurmuş.
Avrupa ise kahve ile Venedikli tacirler vasıtasıyla tanışmış. Meşhur Viyana kahvesinin de, ikinci Viyana kuşatmasından sonra, Osmanlı ordusunun arkasında bıraktığı kahvelerin ele geçirilmesi ile doğduğu rivayet edilir.
Yemen’den gelen kahve
İşin rivayete dayanmayan kısmı, yetiştirilişi. 15’inci yüzyılda Yemen’de başladığını biliyoruz. Burası uzun süre dünyanın en önemli kahve üreticisi oldu. Yakın Doğu’da kahveye talep çok yüksekti. Yemen’in Mocha limanından Kahire ve İstanbul’a doğru yola çıkan kahve gemileri çok iyi korunurdu. Doğurgan kahve bitkilerinin de ülkeden çıkarılmasına izin verilmezdi. Bu kısıtlamaya rağmen, bitki dünyanın değişik bölgelerine götürülüp yetiştirilmeye başlandı. 17’nci yüzyılın ortalarında deniz ticaretine egemen olan Hollandalılar, sömürgeleri Endonezya’da büyük ölçekli kahve yetiştiriciliğine girişti. Kahvenin Latin Amerika’yla tanışması ise Fransızların Martinik’e kahve ekimi yapmasıyla mümkün oldu. 19’uncu yüzyılın ortalarında, Güneydoğu Asya’nın tarlalarını kasıp kavuran bir hastalık nedeniyle, Brezilya dünyanın en büyük kahve üreticisi konumuna yükseldi.
Türk kahvesinin yeri başka
Türklerin kahveyle tanışması 16’ncı yüzyıla uzanıyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Yemen Valisi Özdemir Paşa’nın kahveyi saraya kabul ettirmesiyle Türk kültürüne yerleşen bu tat, Avrupa’ya da Türkler tarafından yayıldığı için, uzun yıllar ‘Türk kahvesi’ olarak anıldı. Zamanla Avrupalılar da kahveye kendi kültürlerinden bir şeyler kattı ve bugün bildiğimiz diğer kahve türleri oluştu.
Kahve, Osmanlı’da önceleri ‘çiğ tane’ olarak alınıp dibeklerde dövülüyor ya da el değirmenleriyle çekiliyordu. Türk kahvesinin günümüzde de en ünlü isimlerinden biri olan Kurukahveci Mehmet Efendi’nin, kahveyi ilk kez dolaplarda kavurup değirmende döverek geniş çapta üretime geçen kişi olduğu söylenir. Zamanla Türklerle özdeşleşen kahve, kültüre o derece yerleşti ki, sabah kahvesinden önce yenilen yemeğe “Kahve altı” denildi; bu kelime zamanla ‘kahvaltı’ya dönüştü. Özel bir hazırlama ve pişirme yöntemiyle yapılan Türk kahvesi, telvesi ile ikram edilen tek kahve türüdür.
Kahve türleri:
Türk kahvesi ve filtre kahve dışında, özellikle İtalyanların kahve kültüründen tüm dünyaya yayılan popüler türler önemli:
Espresso:
Çok güçlü bir makineyle ince zemin üzerinde, buharla hazırlanan kahve çeşidi.
Americano:
Sıcak su ile inceltilen espresso.
Doppio:
Bir fincan içerisinde normal espressonun iki katı su ve kahve barındıran espresso.
Caffe Latte:
Taze espressonun üzerine ılık süt eklenerek yapılan çeşit. İsterseniz sütü köpürtüp kahvenin üzerine çikolata ya da tarçın serpebilirsiniz.
Cappuccino:
Sütle inceltilen espressonun içine kahvenin üçte ikisi oranında süt eklenen çeşit. Süt espresso makinesinde köpürtülerek ısıtılır, kakao ile süslenebilir.
Espresso Macchiato:
Sütle inceltilen espresso.
Mocha:
Klasik bir karışım. İçinde espresso, sıcak çikolata, buharda pişmiş süt, tercihe göre biraz krema ve kakao bulunur.
Nasıl saklanır?
Kahve, tazeliğini çok çabuk yitiren bir ürün. Bu yüzden, kahve tüketiminize paralel olarak alışverişlerinizde miktarı az tutun. Aldığınız kahveyi ışık almayan bir dolapta saklamanızı öneriyoruz. Hava almayan bir kavanoz kullanmanız çok iyi olur. Kahve değirmeniniz varsa, ölçek kabına asla gereğinden fazla kahve çekirdeği koymayın. Sıkışan kahve, lezzetini ve aromasını kaybeder.