Boynunda ona sıkıntı veren bir T bölgesi var, hayattan kopuş halini yaratan bu.
Kendini anlatmaktan hoşlanmadığını defalarca yineledi. 31 yaşındaki olgun – çocuk – adam, iyi aktör ‘biraz fazla’ düşünmekten yorgun.
Yağmurlu bir akşam üstü buluştuk ‘Beşik Kertmesi’nin yıldızıyla. Sıska denecek kadar zayıf (55 kilo), biraz sıkıntılı, ama adı gibi olgun bir adam geldi stüdyoya. Çekilen fotoğrafların başına dert açacağından korkuyordu, “Bu ben değilim, kapıcım karşıma dikilecek şimdi”. Çok açık etmedi kendini. Şebnem Sönmez’le ayrılıklarını sorduğumuzda suratı asıldı, konuşmadı. O da dizi çeken her tiyatro oyuncusu gibi yaptığı işten memnun değil, daha yaratıcı, daha sağlıklı işler yapmanın peşinde.
Yaşınız olgun ama heyecanlarınız çocuk gibi görünüyor.
Öyle mi? Bilmem, biraz öyle olması gerekiyor zaten. Oyun oynamak biraz çocukça bir şey aslında. Heyecanlarımın sahici olduğu zamanlar, aslında çocukça olduğu zamanlar.
‘Bir Demet Tiyatro’nun saf, temiz ama bir o kadar da delikanlılığa aday tiplemesi biraz sizi mi anlatıyor?
Bugüne kadar oynadığım hiçbir rol beni anlatmıyor. Ama ben oynadığım için, kendi malzememi kullandığım için hayatımda yaşadığım benzer durumları bir şekilde aktarmak durumundayım
Peki siz nasıl birisiniz?
Ben gördüğünüz gibi biriyim. Herhangi biri gibi görünmeye çalışmıyorum sadece o an hissettiğim gibi davranıyorum. Kişilere göre veya ortamlara göre davranan birisi değilim, bu hiç doğal gelmiyor.
Çok naif ve çocuksu bir ifadeniz var. Asık suratlı rolleri oynamakta zorluk çekiyor musunuz?
Zorluk çekmiyorum açıkçası. Ama şöyle bir şey oluyor tabii, ‘Bu fizikte ki bir adama biz ne oynatabiliriz ki’ diye düşünüyor insanlar. 92 senesinde ilk Megashow’la profesyonel olarak sahneye çıktım. İbrahim Tatlıses, Hülya Avşar. Demet Akbağ’ın içinde yer aldığı bir gösteriydi. Orada da İbrahim Abi’nin ilk reaksiyonu “Bu çocuk çok genç, çok parlak, bu rolü başarabilecek mi?” oldu. Yarım saat sonra bir prova yaptık. Prova sonunda “Vay anasını, sen neler de yapıyormuşsun” tepkisiyle karşılaştım. Şu fizikle 85 yaşında bir adamı oynamak da doğru olmaz herhalde. Ama bir şeyi içinde hissedersen, ruh halin ve davranışlarında ona göre değişiyor aslında.
Peki sinema?
Sinema öyle değil. Uzun hazırlık dönemleri içeren bir şey bence. Gerçi Türkiye koşullarında sinemada bunu yapmak o kadar kolay değil ama. Eğer iyi anlaşabildiğin insanlarla bu işi yapıyorsan çıkan iş de güzel olur. Teksti çok önceden alıyorsun ve onu anlama ve deşifre etmeye vaktin oluyor. Televizyon, lunapark gibi çok çeşitli malzemeler var. Eğlenceli oyuncaklar var. İşin bir de show tarafı da var.
‘Karışık Pizza’ filminin galası çok şaşaalı olmuştu. Sunuculuğunu üstlendiğiniz Kral TV’nin Güzellik Yarışması da. Bu tür gösterilerden hoşlanıyor musunuz?
Şaşaalı hiçbir şeyi hoş bulmuyorum ve kendimle bağdaştırmıyorum. Bana çok uzak şeyler. Gösteriş benim yaptığım işte tabii ki var. Ben de seyirciye oynadığım rolü gösteriyorum. Ama bunun dışındaki gösteriler, benim hayatımın oldukça dışında. Özgür yaşamayı seviyorum. Sokak da insanların ilgisi bir yerden sonra sıkıyor. Tanınmak iyi- güzel ama sokakta rastladığım her insanla da konuşmak beni rahatsız ediyor açıkçası.
Özel hayatı koruma, röportaj yapmama, bu oyunun içine pek de fazla dahil olmama. Kendinizi saklamayı seviyorsunuz galiba.
Deşifre olmayı sevmiyorum. Bir Olgun Şimşek var, bir de seyircinin önünde bir şeyler yapmaya çalışan Olgun Şimşek var. Bu farkın insanlar tarafından ayırt edilmesini istiyorum.
Beşiktaş Kültür Merkezi’nden neden ayrıldınız?
‘Beşik Kertmesi’ başladıktan sonra başka bir iş yapmaya çok fazla zaman ayıramayacağım için ayrıldım. Ayrıca aynı anda birkaç iş birden yapmayı doğru bulmuyorum.
Televizyonda belirli tiplemeler yaptınız (Güçlü, Kudret vs). Bu tür bir tiplemeyle sizin kadar ‘iyi duruşu’ olan kimse yok. Bunun nedeni nedir sizce?
Böyle bir tespit yapmam pek de ahlaklı bir şey olmaz sanırım. Çok sevilip de kaybolan insanlar tanıyorum. Ne oldum delisi oluyorlar sanıyorum. Patladıkları işlerden sonra birden bire çok iş yapmaya çalışıyorlar yani her işi yapabileceklerine inanıyorlar. Bence herkes her işi yapamaz.
Şebnem Sönmez’den ayrıldınız ve bir dönemliğine de olsa işinizden uzaklaştınız.
Boşandık evet ama bu konuya çok fazla girmek istemiyorum. Ben sıkılmayı çok iyi becerebilen bir insanım. Sıkılmamın sebebi ise çok düşünüyor olmam. Bu düşünmenin sonucunda çok sinirlenebiliyorum, sevinebiliyorum, her türlü duyguyu yaşayabiliyorum. Şöhret olayım diye de asla uğraşmadım, her şey kendiliğinden geldi. Bir şeyler planlamadım şu zamanda bu olsun diye.
Laf dönüp dolaşıp kadınlara gelir!
Hayatımdaki kadınları işimden ayırmıyorum. İnsanın sevgilisi niye olur? Bir şeyleri paylaşmak için. Her iki tarafında birbirine verdiği birtakım şeyler olur. Sevgilimle dostlarımla yaptıklarımdan farklı bir şey yapmıyorum, tek fark sevişiyor olmamız. Karşımdaki kadının zeki olması ve hayatımı gerçek anlamda pratikleştirebilecek biri olması gerekir. Ben hayatı kendime çok fazla zorlaştırıyorum. En azından karşımda ki rahat olsun.
Hangi kadın hayatı kolaylaştırır ki(gülüşmeler….)
Kolaylaştırmaktan kastım, ‘Sen beni seviyorsun, ben seni seviyorum’ değil. Madem bir ilişki yaşanıyor, iyi de olmasını istiyoruz, taraflardan biri feragat etmek zorunda. Bir sevgilim olduğunda mutlaka inisiyatif kullanmasını istiyorum.
Peki sevgilin var mı?
Maalesef yok.