Çorak, Sessiz, Tanrısız

Cormac McCarthy, O Güzel Atlar, İhtiyarlara Yer Yok ve Yol adlı romanlarıyla, Türkiye’de epey tanınan bir yazar. Elbette, İhtiyarlara Yer Yok ve Yol’dan uyarlanan filmler sayesinde sinemaseverlerin de McCarthy’ye...

Cormac McCarthy, O Güzel Atlar, İhtiyarlara Yer Yok ve Yol adlı romanlarıyla, Türkiye’de epey tanınan bir yazar.

Cormac McCarthy, O Güzel Atlar, İhtiyarlara Yer Yok ve Yol KİTAP

Elbette, İhtiyarlara Yer Yok ve Yol’dan uyarlanan filmler sayesinde sinemaseverlerin de McCarthy’ye bir aşinalığı vardır. Ama filmlerle ilgili değerlendirmeyi sonraya saklayıp, Türkçe çevirisi geçtiğimiz Ocak ayında yayımlanan Yol romanından (çev. Sevin Okyay, Kanat Kitap) söz etmek istiyorum. Romanın hemen başında şu satırlar çıkıyor okurun karşısına: “İlk kurşuni ışıkla kalktı, oğlanı uyurken bıraktı ve yola çıktı, çömeldi ve güneye uzanan araziyi inceledi. Çorak, sessiz, tanrısız. Aylardan Ekim’dir diye düşünüyordu ama emin değildi. Yıllardır takvim tutmamıştı. Güneye doğru ilerliyorlardı. Burada bir kış daha sağ kalamazlardı.”

Bu satırlar, okuyucuyu hiç de tekin olmayan bir maceraya hazırlıyor. Sayfalar ilerledikçe, sözü edilen kişiler ve içinde bulundukları durum/dünya anlaşılır oluyor. Çocuk doğmadan hemen önce bir felaket yaşanmış, bildiğimiz konforlu ve zengin yeryüzü yerini küllere bırakmıştır. Sağ kurtulanları bekleyen, ışıksız, geleceksiz, korkunun egemen olduğu bir dünyadır. Nedenini bilmediğimiz felaketten kurtulanlar soğukla, açlıkla ve en önemlisi devasa bir belirsizlikle oradan oraya sürüklenirken, onlara yön veren, sanki sadece içgüdüleridir. Roman boyunca, felaket sonrası ‘yeni dünyayı’ ve bu dünyanın insanlarını sadece baba ile oğlun gözlerinden izlememize izin veren McCarthy, korunaksız, düşsüz, geleceksiz kalan insanların neler yapabileceğini olabildiğince yalın, ama çarpıcı bir şekilde anlatıyor.

Cormac McCarthy Yol çev. Sevin Okyay Kanat Kitap, Ocak 2011, 224 s.

Cormac McCarthy Yol çev. Sevin Okyay Kanat Kitap, Ocak 2011, 224 s.

Bu “çorak, sessiz, tanrısız” dünyada birbirine sığınan baba ile oğulun önlerine koydukları tek hedef kışı atlatabilmek, daha sıcak olduğunu düşledikleri güneye, okyanusa ulaşabilmek. Yolda karşılaştıkları insanlardan gizlenerek, eski dünyaya, ‘uygarlığa’ ait marketlerde, evlerde yiyecek bulma umuduyla çırpınarak… Öksürdükçe kan tüküren baba, ömrünün tükendiğini biliyor ve bu bilgi, yaşanan felaket kadar canını yakıyor. Çünkü öldüğünde, gözlerini felaket sonrası berbat yeni dünyada açan oğlunu bir başına bırakacaktır. Her türden barbarlığın, tecavüzün, yamyamlığın kol gezdiği, her şeyin küle döndüğü dünyada bir başına bırakabilecek mi oğlunu? Yoksa onu da yanında mı götürecek?

“Tanrıya lanet et ve öl. Ya ateş almazsa? Almak zorunda. Ya ateş almazsa? O sevgili kafatasını bir taşla ezebilir misin? İçinde hiç bilmediğin böyle bir varlık mı mevcut? Olabilir mi? Kollarında tut onu. Öyle işte. Ruhun ayağı çabuktur. Onu kendine çek. Öp onu. Çabuk.” Felaketin neden kaynaklandığını açıklamıyor McCarthy, ama olası bir felaketin dünyayı beklediğine dair karamsar bir kehanette bulunuyor yine de: “İnsanlar hep yarına hazırlanıyorlardı. Ben buna inanmıyordum. Yarın onlara hazırlanmıyor. Orada olduklarını bile bilmiyor.”

Dokunaklı bir baba-oğul ilişkisi, ürpertici bir atmosfer, tetikte bir hayat… Yazar, tehlikenin her yerden gelebileceğine işaret ederek gerilimi hep diri tutuyor. Romanlarda şiirsellik aramam, ama McCarthy’nin, Yol’da, ‘sadece gitmeye devam eden’ insanların içine düştükleri durumu karanlık ve yalın bir şiir gibi yazdığını belirtmek isterim.

İhtiyarlara Yer Yok’u sinemaya uyarlayan Coen kardeşler, filmde romanın hakkını teslim etmişlerdi. John Hillcoat’ın yönettiği ‘Yol’ için de aynı şeyi söylemek mümkün. Hillcoat, felaket sonrası atmosferi sadece ıssız ve karanlık görüntülerde değil, kahramanların gözünden görmemizi de mümkün kılmıştı. Sinemaseverlere öneriyorum filmleri elbette, ama kitap kurtlarına da, pek çok önemli ödüle sahip usta bir yazarla, Cormac McCarthy ile tanışmayı ihmal etmeyin diyorum.

Bir Kürdün Hatıraları

Başûrê Kurdistanê û Şoreşa Şex Mehmûd

Ref îq Hilmî Yadaşt: Başûrê Kurdistanê û Şoreşa Şex Mehmûd Lis Yayınları, Kasım 2010, 431 s.

Sınırların değiştiği, krallıkların yıkıldığı, ideolojilerin ağırlığını hissettirdiği I. Dünya Savaşı yılları… Değişen dünyada, Şex Mehmûd önderliğinde Kürtlerin ulusal hak taleplerini dillendirdiği bir dönem…

Komplolar, ihanetler, zaferler, yenilgiler…

Bütün bu yılların, olayların tanığı bir siyasetçi, tarihçi ve edebiyatçı olan Refîq Hilmî, Yadaşt: Başûrê Kurdistanê û Şoreşa Şex Mehmûd (Hatıralar: Güney Kürdistan ve Şex Mehmûd Devrimi, Lis Yay., Kasım 2010) adlı kitabında bu yıllarda öne çıkan isimleri, olayları, Kürtlerin Türklerle ve İngilizlerle ilişkilerini, tanıklıklarından yola çıkarak anlatıyor; tarihi bir de Kürtlerin gözünden okuma olanağı sağlıyor. Tarih okumayı sevmeyenler ürkmesin; Hilmî, olabildiğince yalın, ‘hatıra’ türüne uygun, sıcak bir dille anlatıyor tanık olduklarını.

Kitabı yayına hazırlayan Zîya Avci, önsözde, kitabın bazı bölümlerinin daha önce Pêrî Yayınları tarafından Türkçe olarak yayımlandığını belirtiyor. Derli toplu bir çeviriyle, kitabın Türkçede de hatırı sayılır bir okur kitlesi bulacağını düşünüyorum.

Ve Tanıdık Dünya

C. McCarthy’nin Yol’unun hemen ardından Mahmut Alınak’ın Tarihin Çarmıhında ‘Güneş Ülkesi’ adlı romanını (Jan Yay., Ocak 2011) okumak ilginç bir deneyim oldu. McCarthy olası bir felaketten sonra yeni bir dünyanın ve felaketten sağ kurtulmayı başarmış insanların bu dünya içindeki umutsuz ve düşsüz hallerini anlatıyordu; Mahmut Alınak ise “Başka bir dünya mümkün” düşüncesiyle mevcut düzeni değiştirme mücadelesi veren insanları anlatıyor romanında. Daha çok politikacı kimliği ile tanınan Alınak, üçü roman, ikisi politik anı-deneyim anlatan beş kitap yayımlamıştı.

Mahmut Alınak Tarihin Çarmıhında ‘Güneş Ülkesi’ Jan Yayınları, Ocak 2011, 448 s.

Mahmut Alınak Tarihin Çarmıhında ‘Güneş Ülkesi’ Jan Yayınları, Ocak 2011, 448 s.

Yeni kitabında, çağrışımın olanaklarından yararlanarak, tanıdık bir dünyayı roman kurgusu içinde tanıtıyor okura Alınak. “Dünyaya hükmeden devletlerin” de katkısıyla, haritalarda ve internette bile rastlanmayan bir ülkenin, Gülistan ülkesinin içinde görünmez bir şekilde yer alan Şengal’in zorlu kurtuluş mücadelesini anlatıyor. Lise müdürü Said Rıza ve eşi Zerife’nin düzenle barışık hayatları, evlerinin polis tarafından bombalanmasıyla değişiyor. Bombalama sırasında evlerinde gizlenen yakın arkadaşının kızı Filiz’le birlikte oğlu Alişer’i de kaybeden Said Rıza hapse düşer ve bütün bu süre içinde devletin öteki yüzüyle karşılaşmış olur. Bu arada oğlu Gurkan o hapisteyken Şengal Kurtuluş Ordusu’na katılır. Bu acılarla boğuşurken hapiste Şengal Kurtuluş Partisi’nin genel sekreteri Mezın’la tanışması ise, Said Rıza’nın hayatını tamamen değiştirir. Roman boyunca yakılan köylere, faili meçhul cinayetlere, işkence gören, yerinden yurdundan edilen insanlara rastlıyoruz. Dağlarda, Şengal Kurtuluş Ordusu ile Gülistan ülkesinin güçleri arasında süren amansız savaş genellikle arka planda kalsa da varlığını hep hissettiriyor. Alınak’ın ön öne çıkardığı ise, ‘düz ova’da sürdürülen, sivil itaatsizlik olarak nitelendirebileceğimiz siyasi mücadele. Şengal’in insanları, Gülistan’la bağlarını koparmak için okullarda yasaklanan dilleriyle eğitim yapmaya, ekonomik tedbirleri kendi olanaklarıyla sağlamaya, giderek kendi parlamentolarını kurmaya başlıyorlar. Elbette, bunların hiçbiri kolay olmuyor; işkencede, ev baskınlarında, faili meçhul cinayetlerde pek çok insan kaybediyorlar.

Alınak’ı siyasetçi olarak izleyenler, onun sivil ve yaratıcı eylemlerine vâkıftırlar mutlaka. Bugüne kadar bu türden pek çok eyleme imza atan Alınak hakkında çeşitli davalar açıldı. Tarihin Çarmıhında ‘Güneş Ülkesi’ için ‘iyi bir roman’ diyemeyeceğim ama sivil itaatsizlik konusunda güzel örnekler sunan bir kitap olduğu muhakkak. Romanın ilk sayfalarında, anılarını anlatmaya hazırlanan Said Rıza, “Bu kitap sizi değiştirecek ve dünyaya bambaşka bir gözle bakmanızı sağlayacak” diyor. Fazlaca iyimser bulunabilir bu istek, ama kim bilir, belki bu romanı okuduktan sonra, örneğin Kürtçeyi inkâr edenlerin dünyası da değişir.

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Kültür&Sanat

Benzer Konular

  • Michel Welbeck ve Umutsuzluğun Günahı – Julian Barnes

    1998 yılında Paris’te düzenlenen Prix Novembre’nin jüri üyelerinden biriydim; adından da anlaşılacağı üzere edebiyat sezonunun sonunda verilen bir ödüldü. Goncourt jürisi Welbeck’in romanını yanlış anladıktan ve diğer jüriler hatalarını...
  • Patricia Esteban Erles; Oyun

    Patricia Esteban Erles, çağdaş bir İspanyol yazar ve gazetecidir. Kısa öykü yazarı olarak tanınır. Eserleri, Zaragoza Üniversitesi’nin “Kısa Öykü Ödülü”, “XXII Santa Isabel de Aragon Araştırma Ödülü” ve “Dos...
  • Kutzeye’nin Edebiyat Dünyası L. Doktorova

    John Maxwell Kutzeye (d. 1940), 2003 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibidir. Nobel Ödülü’nü dördüncü kez bir Afrikalı, ikinci kez de bir Güney Afrika temsilcisi kazandı. 1991 yılında bu prestijli edebiyat...
  • Fütürist Ne Demek?

    Fütürist, geleceği tahmin etmeye ve analiz etmeye odaklanan bir uzmandır. Fütürizm, geleceğin nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışan bir disiplindir ve fütüristler, trendleri inceleyerek, teknolojik gelişmeleri analiz ederek ve toplumsal değişimleri...