Kablolu kanalda Discovery Channel ile National Geografic kanallarındaki hayvanlarla ilgili yayınları hiç kaçırmıyorum. Zaman zaman çok gülüyorum ya da çok şaşırıyorum. Ama, zaman zaman da insanlığımızdan utanıyorum. Hayvan davranışlarını görüp öğrendikçe evreni ve hücresel bilinci daha iyi anlıyorum ve kavramaya çalışıyorum. İnsan denilen yaratığın çoğu zaman dünyanın başına nasıl bir bela olduğunu içim sızlıyarak ve ürpererek izliyorum. Elimden birşey gelmiyor.
Vahşetin içgüdüsel çağrışımları, içimi parçalıyor. Düzenin evrimin, vede Tanrısal boyutun bu sonuçlarını içime sindiremiyorum. Dediğim gibi elimden birşey gelmiyor. Sadece eğer Tanrı varsa, bu dengeyi böyle yaratmaz içi sızlardı ya da ben yaratsam asla bu kadar acıların egemen olduğu bir düzen kurmazdım diye düşünüyorum. Ama, yeniden gözümü insanlara çevirdiğimde bilinçli vahşetin sınırsızlığı karşısında akılsızlığımıza hayıflanıyorum.
Gazateden aldığım papağan öyküsüyle yazımı sürdüreyim;
Almanca bilen papağan tanık
Almanya’nın Marburg Kenti’ndeki bir pet mağazasından çalınan Rico adlı papağanın, polis tarafından ifadesi alınacak. Çok iyi Almanca bilen Rico’ nun hırsızın elinden kurtulurken ölü taklidi bile yaptığını belirten polis sözcüsü Werner Tuchbreiter, “Soygunla ilgili olarak sorgulayacağız. Ancak sinirlerinin çok bozuk olması nedeniyle, henüz ifadesine başvuramadık” dedi. Latince ismi “Amazona Autumnalis” olan, 1800 mark değerindeki Rico, şimdi Giessen’ deki bir klinikte geçirdiği depresyonu atlatmaya çalışıyor.
Şimdi papağan Türkiye’ de olsa, ve Türkçe öğrenseydi, önce hangi kelimeleri konuşmaya başlardı. Tipsileri görünce: “Türkiye seninle gurur duyuyor” hırsızları görünce: “Hortum abi hortum…” bir maç kalabalığına rastlayınca: “yenmeye değil ölmeye geldik” ya da “i… hakem” bir aile ortamında: “ulan pezevenk vb.” Hoşlanmadığı birini görünce: “hastiir” gibi günlük kullanım dilinde bunlardan farklı olmayan pekçok şey öğrenirdi bizler öleki kafesteki kuşların ahlakını bozacak kadar uçuk fıkralar üzerine kimse bizimle yarışamaz. Hele bu papağan fıkraları;
“Adamın biri bir papağan satın alıyor. Evine götürüyor. Papağanın bildiği tek şey “poponu gagalıyayım” misafir gelse aynı şey, sabah akşam aynı şey sahibi bıkıyor. Papağını geri götürüyor. “Ya bunu geri al ya da buna bir çare bul” diyor. Satıcı akıl veriyor “üstünü 3 ay boyunca ört bu sürede papağan bunları unutacak ve bunları söylemeyecek” diyor. Sahibi söylenenleri yapıyor. 1 hafta, 2 hafta, 3 hafta papağandan çıt yok. Ne oldu acaba öldümü kaldımı diye örtüyü kaldırdığında papağan: “ne o popon mu kaşındı?””
İkinci fıkra:
“Bir papağan tavuk kümesine kaçıp kaçıp tavuklarla ayıp şeyler yapıyormuş. Sahibi bu işe fena bozulduğundan papağana bir ceza vermek istemiş. Bir daha oraya gidersen başındaki tüyleri yolarım diye uyarıda da bulunmuş. Papağan bu, dinler mi? Alışmış bir kere, sonunda sahibi papağının başındaki tüyleri koparıp kafesine hapis etmiş. Papağının sahibi bir gün evde parti düzenlemiş papağanın yeteneğini göstermek içinde ona konuklar gelince “erkekler sağa kadınlar sola geçsin demeyi öğretmiş” demiş. Konuklar geldikçe kadınlara sola erkeklere sağa derken, bir süre sonra bir kel gelmiş kel bir adam içeri girince papağan dayanamamış: “Tavuk düzenler arkama”
Herşeyimiz gibi fıkralarımızda “muzır!”
Gelelim makalemizdeki papağana sevgili papağan kardeş çok şanslısın, eğer Türkiye’ de olsaydın ve de tanıklık yapsaydın ya elektirikli soklardan geçerdin ya da af yasasıyla tahliye olanların kurşunlarına hedef olurdun.
Ye iç bizlere ve geleceğimize dua et çünkü işimiz dua ya kaldı.