Atina’yı Atinalı Gibi Yaşamak…

Atina’yı Atinalı Gibi Yaşamak… Ama aynı zamanda bir turistin keşfetme heyecanını taşımak ender bulunacak bir şans. Bir Türk’ün asla yabancılık çekmeyeceği bir kent burası; trafik sorunu, yer yer çarpık...

Atina’yı Atinalı Gibi Yaşamak… Ama aynı zamanda bir turistin keşfetme heyecanını taşımak ender bulunacak bir şans.

Bir Türk’ün asla yabancılık çekmeyeceği bir kent burası; trafik sorunu, yer yer çarpık yapılaşma, benzer yüzler… öte yandan tarih, deniz, güneş, eğlence anlayışı ve gösterişe düşkünlük…

ATINA1Atina’yı İstanbul’dan ve diğer dünya şehirlerinden ayıran çok önemli bir durum, denizini kirlilikten korumayı başarmış olması. Sonuç; 100 km boyunca uzanan şahane bir plaj ve yüzlerce restoran, kafe, kulüp… İnsanın işinden bunaldığı anda ya da öğlen tatilinde şöyle bir denizde yüzüp, güneşlenip geri dönmesinin ne demek olduğunu herhalde tahmin edersiniz! Ama benim vaktim bol, öyleyse Atina merkezinden 25 km uzağa (15 dk); en gözde semtlerden biri olan Glifada’ya ve oranın en keyifli beach club’larına gitmemde hiç sakınca yok. Asthir Beach , ilk gidilecek yerlerden biri: Sığ, berrak bir deniz ve incecik kum.

Biraz daha uzaklara gidelim dersek Lagonissi Resort (40 km ) yine aynı güzellikte ve daha konforlu bir beach-club. Lagonissi “tavşan adası” demek; çünkü Tavşan Adası’nın tam karşısında yer alıyor. Asthir Beach gibi o da lüks bir otelin işletmesi. Lagonissi Resort’a özellikle pazar günleri gidilmeli ki canlı Latin müziğini Kübalı bir orkestradan dinleyip plaj keyfinin doruklarına ulaşmalı. Bütün gün yüzüp, voleybol oynayıp, ideal bir bronzluğa ulaştıktan sonra, akşamüstü keyfine sıra geliyor. En güzeli ATINA5Glifada’nın meşhur kafelerinde bir yandan deniz manzarası seyredip, bir yandan da Yunanistan’ın meşhur buzlu kahvesi “frappe” içmek. Bunun için de her Atinalı gibi Sloopy Cafe, Moorings Cafe ya da benim tavsiyem Agnandi Cafe’ye gitmek en doğrusu. Agnandi ufuklara doğru bakmak anlamına geliyor, çünkü burada ufuklara doğru bakarak günbatımını seyretmek ve hafif bir içki içmek eşi bulunmaz bir keyif. Pardon; eşi hatta daha da iyisini bulmak tabii ki mümkün: Cape Sounion … Şöyle sahil şeridinin en uç noktasına (70 km) ve M. Ö. 2000 yıllarına gitmeye hazırsanız -ki oralara kadar gitmişken kesinlikle kaçırılmayacak bir olay- Sounion Tepesi’ndeki Zeus Tapınağı’ndan günbatımını veya doğuşunu izlemek. Bu tepe konum olarak açık denizlere ve Atina’ya yakın tüm adalara hâkim. O yıllarda da şimdi olduğu gibi, Yunan halkının en önemli geçim kaynağı ve en usta oldukları meslek denizcilikmiş. Denizcilerin seferlerinden sağ sağlim dönmeleri için, halk bu tapınağa çıkıp hem Zeus’a dua eder, hem de yakınlarının yolunu gözlermiş. Günümüzde de sanki bu gelenek bozulmamış gibi, günbatımı veya doğuşunda, yerlisi turisti onlarca insan bu tapınağa gelip benzeri az bulunur bir manzaranın tadını çıkarıyor. Hele güneşin tam denizle buluştuğu anda yüzlerce insandan tek bir çıt çıkmayışı, insanın doğaya saygı duruşu adeta! Akşam yemeği çok geç yeniyor Atina’da. Saat 24.00’te bile yemeğe giden Atinalılara (ben de dahil) rastlamak çok normal.

ATINAHazır Voulagmeni tarafındayken, ki burası gündüzleri olduğu gibi geceleri de en piyasa mekânların olduğu bir semt, buralardaki gece kulüplerinden birini, yemek ve sonrasındaki eğlence için tercih etmek mümkün. Bu kulüpler deniz kıyısında son derece şık ve lüks eğlence yerleri. Benim tavsiyem özellikle Eliniko’da Privilege ve Akrotiri, Glifada’da Galea. Özellikle Privilege’in rüya gibi dekoru eşliğinde yemek yerken kendimi bir Yunan Tanrıçası gibi hissettim. Ayrıca bu sahil şeridinde yer alan Venue, Come Back gibi kulüpler de sabahlara kadar eğlenmek için tercih edilebilir. Hele de dünyaca ünlü DJ’lerin konuk olduğu partilerden birine denk gelirseniz unutamayacağınız gecelerinizden birini yaşadınız demektir. Yorucu (!) bir gecenin ardından, ertesi gün için en güzeli şehir merkezindeki alışveriş mekânlarına uzanmak ve tabii ki müzelere dalmak. Bunun için Kolonaki’deki birbirinden güzel mağazaları tercih ediyorum. Kolonaki için Atina’nın Nişantaşı’sı diyebiliriz, Yunan modacılardan dünya markalarına kadar birçok lüks giyim ve dekorasyon mağazaları, sokaklara yayılmış kafeleriyle oldukça hareketli, şık bir iş ve alışveriş merkezi. Neredeyse bütün mağazaları didik didik etmek istiyorum. Özellikle de ayakkabı mağazalarının çokluğuna, çeşit ve kaliteye hayran kalmamak elde değil. Ama bütün günü feminen tutkularımıza harcamak, dünya medeniyetlerinin beşiği olan bu şehre haksızlık olur. Güzel bir kafede hafif bir öğle yemeğinin ardından müze ziyaretlerine başlayabiliriz. Önce yine Kolonaki’de yer alan Benaki Müzesi’ni ziyaret ediyorum. Üç katlı devasa müzede M. Ö. 6000-M. S. 1960 yılları arasında yaşananlara tanıklık ediyorum sanki. Taş Devri’nden II. Dünya Savaşı’na kadar bütün dönemlere ait belge ve bilgilere rastlamak mümkün.

Bir Türk olarak, en çok da ülkenin Osmanlı hâkimiyetinde geçirdiği yıllara ilişkin eserlerin ve objelerin sergilendiği bölümden etkilendim. Bunca benzerliğin sadece Ege’yi paylaşmamızın sonucu olmadığını şimdi çok daha iyi anlıyorum. En az üç saati burada harcadıktan sonra, doğru Patission Caddesi’ndeki Ulusal Arkeoloji Müzesi’ne… Bu müzede de ATINA4M. Ö. 3800-M. S. 200 yılları arasında yani Roma İmparatorluğu’na kadar olan dönemdeki muhteşem Yunan medeniyetine rastlıyoruz. Başta Akropolis olmak üzere, Anadolu’dakiler de dahil birçok tapınakta bulunan eserler burada sergileniyor. Buradaki 3 saatin ardından, mitoloji ve felsefe tarihine ilişkin kitap okumak içimde müthiş bir istek duyuyorum. Kolonaki’ye çok yakın Sindagma’ya gidip buradaki büyük kitapevlerine dalıyorum. Sindagma trafiğe kapalı uzun bir cadde ve yine, lüks olmasa da pek çok mağazanın, kafe ve kitabevinin bulunduğu bir yer. Bir fincan kahvenin tam zamanı: İstikamet, merkeze 15 dk uzaklıktaki Pire ve Pire Limanı… Akdeniz’in en önemli limanlarından Pire, üç kısımdan oluşuyor: Turko (Türk) Limanı, Paşa Limanı, Pire Limanı (en büyüğü). En hareketli bölge Turko Limanı. Buradaki Egli Cafe’de “frappe” içtikten sonra liman boyunca sıralanmış restoranlardan birinde yemek yiyebilirsiniz. Atina’nın en güzel yemekleri bence buradaki balık restoranı Jimmy&The Fish’de… Nefis soslarla yapılan kalamar, ahtapot ve türlü deniz böceklerinin tadı damağınızdan hiç geçmeyecek.

Yok söz konusu olan manzaraysa, Turko Limanı’na tepeden bakan Castello Restaurant tercihiniz olmalı. Hele denizin üstünden doğan dolunay da bu manzaraya eşlik ediyorsa romantizmin doruklarına ulaşmamak elde değil. Deniz ürünlerinde iddialı ama daha salaş olan başka bir restoran da Diasimos… Yalnız bu restoran Pire Limanı’ndan da sonra yer alan Freatida’da; çevreyi görebilmek açısından öğle yemeği için gitmenizi tavsiye ederim. Yemeğin ardından bir şeyler içmek ve manzaraya daha fazla teslim olmak için ATINA3Pire Yat Kulübü’nün barı iyi bir tercih. Denizin içine doğru uzanmış kayaların üstüne gemi benzeri inşa edilmiş mekânda tam anlamıyla bir deniz yolculuğunda hissettim kendimi. Yine bu tarzda, iyi müzik yapan şık restoran-barlar şehir merkezinde de bolca mevcut. Balkazar, Exo ve botanik bahçesinde yer alan Bedlam tercih edilecekler arasında… Özellikle Exo, Akropolis’in mistik görüntüsü eşliğinde içki içmek için ideal. Atina’nın büyüleyici gece siluetini seyredebilmek için Hilton’un teras barını da unutmamak gerekir. Tüm bu mekânlar sabah 04:00’e kadar açık ama unutmayın yalnızca “cool” takılmak için! Sıra Atina’nın, mitolojinin ve felsefenin sembolü Akropolis’te artık. Sabah serinliğinde gitmek en doğrusu, çünkü Akropolis’e güneşte tırmanmak gerçekten büyük çaba gerektiriyor. Bu yüzden biraz enerji toplamak için tam Akropolis’in eteğindeki ve Akropolis’e ideal bir açıdan bakan Lombardiaris’te kuş sesleri eşliğinde bir sabah kahvesi içiyorum. Bu kafenin bahçesindeki eski ve küçücük Aghios Dimitrios Kilisesi de burada duyduğum huzuru biraz daha artırıyor sanki. Ve tırmanmaya başlıyoruz, bu dev tapınağı gezerken bir kez daha tarihin derinliklerinde kayboluyorum. Ayrıca buradan Agora gibi eski Atina’ya ait kalıntılara kuşbakışı bakmak oldukça etkileyici. Tapınağa ait orijinal sanat eserlerinin sergilendiği müzeyi gezdikten sonra, burada yaşamış olan insanların ne büyük bir medeniyete ve bugün bile rastlanmayacak ileri görüşlülüğe sahip oldukları daha iyi anlaşılıyor. Akropolis’e sırtını dayamış antik Irodion Tiyatrosu’nda konser, bale gibi dünyaca ünlü sanatçıların (Jean-Michel Jarre, Vangelis) da yer aldığı birçok etkinlik düzenleniyor. Vaktiniz olursa, o mistik ve büyülü atmosferde birini izlemenizi kesinlikle öneririm. Yunan medeniyetiyle ilgili çeşitli hediyelik eşyalara gözatmak ve açlığınızı geleneksel Yunan yemeklerinden oluşan bir mönüyle gidermek için hemen Plaka’ya inebilirsiniz. Burada dolaşırken Atina’nın en büyük kiliselerinden Mitropoli Ortodoks Katedrali’ne uğramadan geçmeyin. Plaka’da bulunan onlarca tavernaya özellikle turistler rağbet ediyor. Akşamlarıysa birçoğunda geleneksel Yunan müziği eşliğinde eğlenceler düzenleniyor. Ama öyle tabak-çanak kırmak yok.

ATINA2E illa bunu da göreceğim ve bir Atinalı gibi eğleneceğim derseniz, o zaman akşam yemeği için Psiri ve hakiki Yunan tavernaları doğru adres. Nefis Yunan lezzetleri ve kulağa hiç de yabancı gelmeyen Yunan ezgileri eşliğinde, Yunanlılarla birlikte rebetika yapıp tabakları kıra döke gerçek bir Yunan gecesi yaşayabilirsiniz. Yeni bir güne şehrin merkezinde, Botanik Bahçesi’ndeki kafelerden birinde huşu içinde kahvaltı yaparak başlıyorum. Ardından asırlık dev ağaçlar arasında serin bir yürüyüş… Ama “üstüme ağaç devrilmemesi için” dikkatli olmak zorundayım, çünkü girişteki tabelada öyle yazıyor!!! Bahçenin ortasındaki yapay gölde yaşayan yüzlerce ördek yiyecek bir şeyler verdiğinizde tepenize üşüşüyor. Onları bu hayat mücadelesiyle (!) başbaşa bırakıp hükümet konağına yöneliyorum ; çünkü önündeki muhafızların yaptığı seremoniyi merak ediyorum. Ve başlıyor, geleneksel kıyafetleri ve tahta ayakkabılarıyla yaptıkları hareketler bir masal sahnesini andırıyor, eğlenceli ve ilginç! Akşamüstü Likabetus’a gidiyoruz. Aynı adlı bir kilisenin de yer aldığı bu tepe tam 400 m yükseklikte. Tüm Atina’yı 360 derece seyretme olanağı tanıyor. Hem gündüz hem gece seyri kaçırılmamalı. Kuzey yönünde gördüğümüz dağların yamacında yer alan Kfisia, Atina’nın en lüks semtlerinden biri. Ama şimdilik burada sadece bir akşam yemeğiyle yetiniyorum. Kefalari’deki Big Deals, İtalyan ağırlıklı mönüsüyle damak tadımı yeterince tatmin ediyor. Bir içki için Envy’ye geçiyoruz. Dönüş için Kfisia’dan ayrılıyorum. Uçaktan Atina’ya son kez bakarken, tekrar tekrar geleceğime hiç kuşkum yok!

Selcan TÜRK

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Gezi
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular