Aşılara Tarihsel Bakış

Son H1N1 salgının çıkmasından bu yana aşılar tartışılıyor. Onu yapar, bunu yapar, şu yan etkisi vardır denildi. Tabiri caizse her kafadan bir ses çıktı. Kimi aşısını oldu, kimi yaptırmayacak,...

Son H1N1 salgının çıkmasından bu yana aşılar tartışılıyor. Onu yapar, bunu yapar, şu yan etkisi vardır denildi. Tabiri caizse her kafadan bir ses çıktı. Kimi aşısını oldu, kimi yaptırmayacak, kimi ise sırasını bekliyor. Bunun gibi pek çok olayı son zamanlarda gazete ve televizyonlarda gördük, duyduk, okuduk. Herkesin Beyni Karma Karışık durumda. Kimse ne yapacağına karar veremiyor. Bu konu hakkında çevremden  çok fazla miktarda telefon aldım. Grip aşısın yaptıralı mı, yaptırmayalım mı? Herkese bildiğim inandığım cevabı verdim. Bu verdiğim cevaptan kimin etkilenip, kimin etkilenmediğini takip etmedim. Bu yazımı da aşının yapılması ve yapılmaması konusuna ayırmadım. Derdim çok başka;

Beni  hem hastalıklar, hem de bu hastalıkları yapan etkenler hakkında ki bilgi zayıflığı oldukça şaşırttı. Bana gelen telefonlarda insanların bu bilgi eksikliklerinin yanında, beyinlerinin de karmakarışık olduğunu hissetim. Sadece insanların değil, kurumları yönetenlerinde beyinlerinin karmakarışık olduğunu gördüm.

Bu karışıklık, bazı kurum yöneticilerini, dağı-taşı dezenfektanla yıkama gibi bir yanlışa götürdü. Acaba domuz gribi hastalığın da dezenfeksiyon işlemi uygun bir mücadele yöntemi miydi?!!! Bu soruya hiç cevap bulmadan, dağa-taşa dezenfektan sıktık, sıkmaya da devam ediyoruz.  Bilge ya da bilgili  olduğu düşünülen kişiler, medya aracılığıyla dezenfektan tüketimini teşvik ettiler. Bu uygulamalar ve söylemlerden dolayı dezenfektanların yok sattığı zamanlar oldu. !!!!

Bütün bu olanların yanında, benim için önemli olan, YÖK başkanının yapmış olduğu açıklamaydı. YÖK Başkanı, bir açıklamasında; H1N1 aşısını üretecek üniversite bulamadığını söylüyordu. İşin ilgi çekici yönü, burası idi.

Değerli okuyucular aşı denince akla Pastör gelir. İnsanlığa malolmuş pek çok bilimsel çalışmasının  yanında, en bilindik bilimsel çalışması kuduz aşısını bulmasıdır. Bu nedenle aşılar ve aşı ile koruyucu hekimliğin geçmişi Pastör’le  başlar. İşin ilginç yanı Pastör’ün kuduz aşısını bulmasından sonra dünyada bu aşıyı üreten ülkelerin başında, Osmanlı İmparatorluğunun gelmesidir. Abdülhamit Han Pastör’ün kuduz aşısını bulmasından sonra; Pastör’e  iki kese altın ve yetiştirilmek üzere, dört bilim adamı gönderir. Bu bilim insanlarının  ikisi veteriner hekim, ikisi beşeri hekimdir. Bu bilim insanları kuduz aşısını üretimini öğrenir ve ülkemizde de bu aşının üretimini başlatırlar. Bunun için o zamanki adıyla bakteriyoloji hane-i Osman-i de    çalışmalarını yaparlar. Aşılar burada üretilir. Bu kurum Pastör Enstitüsünden sonra dünyada aşı üretebilen ilk kurumlardan biridir.

Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte bu kurum dağılır. Ama özverili bilim insanları (Veteriner Adil bey ve Arkadaşları) şahıslara ait konaklarda bakteriyoloji hane-i  baytar-i (Bugünkü Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsü) kısmını yaşatır. Bakteriyoloji hanenin beşeri kısmına sahip çıkan kimse olmadığı için 1928 yılına kadar kapalı kalır. Bu günkü adıyla Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı olarak 1928 yılında Ankara’da tekrardan kurulur. Baytar-i kısmı ise Pendik veteriner kontrol araştırma enstitüsü olarak günümüze kadar kesintisiz yaşamıştır.

Kısa tarihçelerini verdiğim bu iki kurumumuz hem beşeri hem de veteriner alanda pek çok aşıyı üretmiştir. Özellikle Pendik Veteriner Kontrol Ve Araştırma Enstitüsü insanlığa hediye ettiği aşılarla dünyada da nam yapmıştır.

İşin üzücü tarafıysa kendi ellerlimizle Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezinde aşı üretimini durdurmamızdır. Tıpkı Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünde olduğu gibi. Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü ise çeşitli zorluklar ve değişik fikirlere rağmen ülkemiz ve insanlık için aşı üretmeye devam ediyor.

Aşı üretimi konusunda en enteresan fikirler ise; aman canım devlet aşımı üretir, devletin aşı üretmesi akıl işi değil, özel sektör üretsin, yurtdışında daha ucuza alıyoruz, devlet aşı üretiminde çekilsin iddiasında bulunan fikirlerdir. Bu fikirlere sahip olan insanlara bir kaç sorum var.

  1. Domuz gribi ve onun gibi çok patojen bir salgın olduğunda dışa bağımlı olmanın ne demek olduğu bu son salgın ortaya koymuş mudur?
  2. Devlet aşı üretirken acaba insanda yetiştiriyor mu?
  3. Aşı üretmenin en önemli unsuru insan ve bilgi değil midir?
  4. Devlet aşı üretirken bu tür hastalık etkenlerinin de takibini yapmakta mıdır? Bu etkenlerin her biri stratejik bir unsur mudur?
  5. Aşı konusundaki üretim bilgi ve birikimi ulusal güvenlikle ilgili midir? (Biyolojik silah)
  6. En önemlisi her bölgedeki hastalığın etkeni farklı farklı genetik yapıya (suş) sahip olabilir mi? Yani başka bir ülkede üretilen aşının ülkemizde koruyuculuğu olmayabilir mi?

Bunun gibi pek çok şey sıralanabilir. Ama unutulmaması gerekenin altını çizmek istiyorum. Bu ülkede 110 yıldır aşı üreten bir kurum vardır. Bütün olumsuzluklara rağmen dünyanın en saygın kurumlarından biridir. Her şeyden önemlisi aşı üretme bilgi ve birikimine sahiptir. Bu birikimini de 110 yıldır nesillerden nesillere geliştirerek aktarmıştır. Öyleyse sağda solda kurum arama yerine, bu tür kurumlara sahip çıkmamız gerekmiyor mu? Buralardaki bilim insanlarını onore etmek gerekmiyor mu?

Bulaşıcı hastalık risklerine rağmen, hayatını riske ederek 1 500 TL maaşla ülkemiz ve insanlık için aşı ve biyolojik madde üreten bu insanlara biraz daha hassasiyet göstermemiz gerekmez mi? Bu tür kurumlarda çalışmayı teşvik etmek özendirmek ve bu konuda yetişmiş insan sayımızı artırmamız gerekmez mi?

Bunlarla birlikte; bakteri ve virüslar konusunda ülkesel bir suş* bankamızın olmamasına vurgu yapmak istiyorum. Eğer ülkesel suşunuz yoksa aşınızda yok ve olmayacak demektir. O halde ülkesel suşları da gen kaynaklarının korunması kapsamına almamız gerekmektedir.

Saygılarımla…

*Suş: Bir bakteri veya virüsun farklı alt türlerinin, aralarında genetik farklılıklar bulunan gruplarına ¨Suş¨ denilir

Erol Kabil
Veteriner Hekim
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Köşe YazılarıSağlık
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

Benzer Konular