Hükümet 19 Nisan’da 10 maddelik yeni bir anayasa değişikliği paketi için karar aldı. Pakette yer alan düzenlemelerin bir bölümü idamın kaldırılmasının tüm maddelere uyarlanmasına ilişkin.
Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddeye kadın erkek eşitliğinin eklenmesi, diğer maddelerdeki düzenlemelerle basın özgürlüğünün anayasal güvence altına alınması ve Sayıştay’ın denetime açık hale getirilmesi pakette yer alan diğer düzenlemeler. Bu düzenlemelere bakıldığında paketinin genelinin olumlu olduğu söylenebilir.
ZORUNLU DİN DERSİ
Fakat öngörülebilir vadede asıl yapılması gereken yapılmayacaksa, yani baştan yeni bir anayasa hazırlanmayacaksa, madde değişiklikleri konusunun siyasal tartışmalarda daha fazla yer bulması ve siyasal tartışma taraflarının değişmesi gereken maddeler hakkında daha fazla kafa yorup girişimde bulunmaları gerekiyor. Örneğin sorulması gereken sorulardan biri, neden din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. maddenin özellikle din derslerini zorunlu hale getiren fıkrasının bir türlü değiştirilmesi gereken maddeler listesine alınmadığıdır.
‘Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kuramlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” Bu ifadeyi içeren maddenin gerek laikliğe, gerekse tam da maddenin başlığım oluşturan din ve vicdan özgürlüğüne aykırılığı 1982’den bu yana sürekli olarak dile getirildi.
Bu Anayasal düzenleme hem laik olması beklenen devleti dine fazlasıyla müdahil kılıyor, hem de uygulamada Sünni İslam perspektifinin tekelinde olan bir dersi laik devletin tüm yurttaşlarına dayatıyor. Bu yönüyle bu fıkranın Türkiye’deki resm. laikliğin otoriter karakerterinin bir örneği olduğu açık.
AB’YE UYUM
Hâl böyleyken neden değiştirilme sırası 24. maddenin bu fıkrasına bir türlü gelmiyor? Bunun nedenlerinden biri son dönem anayasa değişikliklerin genelde AB’ye uyum süreci çerçevesinde gündeme gelmesi. Bu sürecin olumlu yanlarının yadsınamayacağı ortada, fakat Türkiye’nin kendi demokratikleşme gündemini yaratmadığı sürece birşeylerin eksik kalacağı da muhakkak. Din derslerine anayasal zorunluluk getiren fıkra bunun bir örneği. Bir diğer neden CHP’nin bütün anayasa değişkiliği tartışmalarında milletvekili dokunulmazlıklarını öne sürmesi ve dokunulmazlıklara ilişkin düzenleme yapılmadığı sürece başka maddeleri tartışmaması. Aslında CHP bu formülle -AKP’nin meclis çoğunluğu sayesinde-hem bazı olumlu değişikliklerin önünü kesmemiş oluyor, hem de kendisinin demokratikleşme yönünde aktif bir tavır almasına gerek kalmıyor.
LAİKLİK TANIMLARI
Fakat böyle bir anayasa değişikliğin gündeme gelmemesinin asıl nedeni hâlâ laikliğe ilişkin tartışmaların tam anlamıyla özgürce yapılamaması. Bu da zaten bir bakıma az önce değinilen Türkiye’deki laikliğin otoriter yapısından kaynaklanmakta.
Bu otoriter laiklik anlayışının tartışılmaya açılması bile bazıları tarafından istenmeyen bir süreç. Tam da bu 10 maddelik anayasa değişikliği paketine ilişkin hükümet kararın alındığı gün mecliste gerçekleşen ‘Milli Egemenlik ve Siyaset Sempozyumu”nda Erdoğan ve Baykal’ın konuşmaları bu açıdan ilginçti. Erdoğan konuşmasında laik devleti, ‘milletin yaşattığı farklı inanç ve değerlere eşit mesafede olan, bu inançlar arasında ayrım gözetmeyen ve inanç alanında özgürlükçü bir ortam tesis eden devlet” olarak tanımladı. Baykal ise konuşmasında ilk önce Erdoğan’ın tanımını eleştirdi ve laikliğin dinin toleransı olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Baykal’ın laiklik tanımında vurgu, ‘hiçbir dinsel düşüncenin, teokratik kabülün eğitimi, hukuku ve devlet yönetimini” şekillendiremeyeceğineydi.
DEVLETİN TARAFSIZLIĞI
Din derslerinin anayasal bir zorunluluk olmasına geri dönersek, aslında mevcut durum ne Erdoğan’ın laiklik tanımıyla bağdaşmakta, ne de Baykal’ınkiyle. Din derslerin zorunlu olması ‘devletin farklı inançlara eşit mesafede” olması ilkesiyle de, ‘hiçbir dinsel düşüncenin devlet yönetimini şekillendiremeyeceği” ilkesiyle de çelişiyor. Fakat buna rağmen kimsenin aklına Tükiye’de daha az otoriter ve daha laik bir laikliğin benimsenmesi yönünde ciddi bir adım olabilecek zorunlu din derslerine ilişkin bir değişiklik yapmak gelmiyor.
Bunun nedenlerinden biri iki liderin birbirlerinin söylediklerine karşı önyargıları. Erdoğan’ın ‘devleti farklı inançlara eşit mesafeye konumlandırma” çabasını Baykal kendi diline ‘dine tolerans” olarak tercüme edebiliyor. İşte bu tür önyargılar Türkiye’de laikliğin otoriter yapısından kurtulup devletin tarafsızlığı ile bağdaşır olmasını engellemekte. Fakat herşeye rağmen birilerinin çıkıp din derslerinin zorunlu olmadığı bir Türkiye isteğini dile getirmeleri gerekiyor.
Ömer TURAN
*İstanbul Bilgi Üni. Ar. Gör.