‘Reis’, ‘Beco’, ‘Bay Pipo’, ‘Teşkilatın İki Silahşörü’ ile Türkiye’nin sinir merkezlerine dokunan kitaplar yazmayı beceren, Binbaşı Ersever ile konuştuktan sonra hala nasıl olup da sağ kaldığını anlamayan, onlarca cinayetin sorumlularının yargı karşısına çıkıp hesap vermelerini bekleyen kızgın bir adam; bir gazeteci.
Röportaj vermiyor pek, galiba buna takati yok. Karşısına çıkan gazeteciyi ölçüp biçip öyle konuşuyor. Çok istediği halde sadece kitap yazarak hayatını kazanamıyor. CNN Türk’de 5N1K programında yapımcı. Okuduğu okullardan ya da geçmişinden bahsetmek istemiyor. 36 yaşında; geç kalmaktan çok korkuyor. Ve her ne olursa olsun rüzgara karşı arkasını dönmeden yürüyor. Soner Yalçın, içini döktü ve yazamadıklarını anlattı.
Yazdığınız kitaplarla Türkiye’nin sinirleriyle oynuyorsunuz. Nasıl beceriyorsunuz?
Beceremiyorum, mecburiyetten yazıyorum. Şöyle düşünün, bunları kimse yazmıyor ve ben bir gazeteciysem kimsenin yazmadıklarını yazmalıyım. Bu benim görevim. 96 yılında Susurluk’u, Reis ile Abdullah Çatlı’yı, fakat ondan önce Behçet Cantürk’ün hayatını yazdım. O zaman kimse bu konuda konuşmak bile istemiyordu. Türkiye şimdi yeniden Susurluk’u konuşuyor, generallerin demeçleri ile Korkut Eken’in cezaevine girmesini konuşuyor. Ben sorumlu olarak aydınların yazmadığı konuları yazmayı bir görev bildim. ‘Binbaşı Ersever’de Güneydoğu’daki kontr gerillayı ortaya çıkardım. Kimse Yeşil’i bilmeden ben yazdım. Bunları yazdığım için günah keçisi de oldum ama daha sonra bu Jitem’ler, Yeşil’ler gazetelerin, ana haberler bültenlerinin manşeti oldu. 94’te Erbakan’ı yazdığımda Türkiye’de Erbakan’ın hayatı hakkında 70’lerin başında yazılmış iki tane kitap vardı. Erbakan’ın hayatından yola çıkarak Milli Görüş Hareketini yazmaya çalıştım.
Susurluk’u ilk ‘Beco’da mı kavradınız?
Behçet Cantürk’de bir uyuşturucu kaçakçısının siyasette, magazin dünyasında ne yaptığını ve onu yok eden süreci yazmaya çalıştım. Onu kimlerin, nasıl götürdüğünü, sonra nasıl öldüğünü anlattım. Evet. Ben bu çete olgusunu Susurluk’un çok öncesinde Behçet Cantürk’le algılamıştım.
‘Bay Pipo’da Hiram Abbas’ı ‘Teşkilatın İki Silahşör’ün de Yakup Cemil’i bir kahraman gibi mi gösteriyorsunuz?
Öyle yaptığımı sanmıyorum. Bunu bir somut örnekle açıklayayım. Abdullah Çatlı’nın hayatını yazdığımda Çatlı’yı kendi ideoloji arkadaşları bir kahraman olarak gösterdiler. Abdullah Çatlı’nın Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’liyi öldürmesi onlara göre 7 komünistin ortadan kaldırılmasıydı ve bu olayı kahramanlık olarak gördüler. Ama diğer taraftan baktığın zaman Çatlı katildi. Aslında okuyan kişiye göre değişiyor bu. Ben vatandaş Soner Yalçın olarak o kitaplara baktığım zaman ne Abdullah Çatlı’yı ne de Hiram Abbas’ı ne de Yakup Cemil’i bir kahraman olarak görüyorum.
Ersever’i yazmak da bir sorumluluk muydu?
Bir gazeteci olarak, bir vatandaş olarak bütün yazdıklarımı bir sorumluluk olarak görüyorum. Yazdıklarım kamuoyu tarafından ilgiyle karşılanıyor ki her yazdığım, bir önceki kitaptan daha fazla insana ulaşıyor. Binbaşı Ersever, bana yaptığı açıklamalar yüzünden öldürüldü, ben de öldürülebilirdim, tehdit de aldım. Belki de tesadüf eseri yaşıyorum. Bilmedikleri tek şey Ersever’in bana tam olarak ne anlattığıydı. Çok kolay adam öldürüyorlardı. Türkiye bir gün gerçek anlamda demokratik ülke olursa yargıya hesap vermek zorundalar. Kimse kimseyi, karşısındaki uyuşturucu kaçakçısı olsa bile, yargısız infazla öldüremez. Türkiye bu ayıbını temizlemek zorunda. Zanlıdan delile gitmemeyi öğrenmek zorundalar.
‘Derin devlet’ kavramına halkın tepkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Halkın gündeminde derin devlet yok ki. Ben bu konularda kötümserim. Bir kamuoyu oluşmuş, hepsi Susurluk’u yorumluyor. Sabah Gazetesi Korkut Eken’i destekliyor. Onu kahraman gibi gösteriyor. Sabah Gazetesi’nin editör kadrosu bilgisiz ve cahil. Ben orada çalıştım. Bunu gerçekten cahilliklerinden yapıyorlar. Ne yazık ki gazeteciler görevlerini yapmıyorlar. Sabah Gazetesi Yazı İşleri ne okuyor ne de araştırıyor. Hiçbir şeyle alakaları yok. Bunların tek ilgilendikleri futbol. Onu da yüzeysel olarak biliyorlar. Bir kahvehanede futbol nasıl konuşuluyorsa o kadar biliyorlar. Korkut Eken’i tanımıyorlar. Doğan Güreş’i tanımıyorlar. Korkut Eken’e kefiller vs. Doğan Güreş çıkıyor ‘Ben Korkut Eken’e kefilim’ diyor. Kardeşim Korkut Eken, 1986 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev aldı. 1987’den sonra MİT’de çalışmaya başladı. Ve bunun vitrindeki amiri Mehmet Eymür’dür. Mehmet Eymür’le birlikte bunlar 1. MİT raporunu yazdılar.
1. MİT raporunda ne yazıyordu?
‘Necdet Üruğ, Emel Sayın ile Sheraton Oteli’nde sevişti’ yazıyordu. Necdet Üruğ bunları mahkum ettirdi. Şimdi Doğan Güreş burada bu olaylara da kefil mi? Bunlar bizim 15 yıl önceki tarihimiz, ben 1908’lerden bahsetmiyorum. Bunlar belki o tarihte gazeteciydi, ne çabuk unuttular. Kardeşim bu adam, 1993-1996 tarihlerinde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlıydı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı değildi. Bilmediklerinden ve cahil olduklarından günübirlik konuşuyorlar. Bazıları da Korkut Eken’e kötü diyor ama bunu açıklayıcı nedenleri ortaya koyamıyor. Mahkemeler üzerine gidemiyor başka nedenlerden dolayı.
Diğer gazetelerde durum nasıl?
Sadece Sabah Gazetesi böyle. Milliyet, Radikal gerçekten gazetecilik mesleğine yakışır biçimde davranıyor. Ben son 5 yıldır tarih çalıştığım için bütün bunlar o kadar komik geliyor ki! Mesela Avrupa Birliği meselesi dendiği zaman benim aklıma hemen 1877 Kırım Savaşı ve İngiltere’nin bize ‘Kırım’a girerseniz, Ruslarla savaşırsanız sizi Avrupa Konseyi’ne alırız’ dediği aklıma geliyor. Baktığımız zaman bu süreç yeni bir süreç değil. Bu 200 yıllık bir süreç ve biz sadece bugüne bakıyoruz.
28 Şubat Kararları mafyayı nasıl etkiledi?
28 Şubat Kararları, dinci akımlara karşı bir kalkan görevini görmüştür, birtakım yaptırımlarda bulunmuştur. Mafya ile savaş, 28 Şubat’ın gölgede kalmış kararlarındandır. Bunun sonucunda hem yurtiçinde hem yurtdışında bir çok mafya üyesi yakalanmıştır, yeraltı dünyasına savaş açılmıştır. İsterseniz siz buna Avrupa Birliği’ne girebilmek için yabancı sermayenin ülkeye getirilmesi deyin, isterseniz Amerika’nın dediği gibi bağırsaklarının temizlenmesi. Susurluk’taki çeteyi çökerten de 28 Şubat Kararlarıdır. Susurluk hadisesi, 2-3 tane timci ile bir tane Korkut Eken’in yapabileceği bir şey değildir. İşin mahiyeti başkadır. Susurluk kazasından önce Türkiye’deki siyasal harekete bakın. Kabinede olan bazı isimlerin kendi partilerinden ayrılıp yeni bir parti kurmak için uğraştığını veya partide iktidara oynadığını görüyorsanız, daha sonra ekonomik olarak o kişinin kimler tarafından beslendiğini görüyorsanız, mafyayı orada demektir. 3 Kasım 1996’da kimler güçlüydü, şu anda kimler güçsüz görebiliyorsanız Susurluk’u çözersiniz.