Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Medya Bölümü Başkanı Erkam Tufan Aytav’ın yaptığı sekiz derinlemesine mülakat’tan oluşan Türkiye’de Öteki Olmak adlı kitap geçtiğimiz ay yayımlandı.
Aytav, 1998’de kurulan ve bugüne dek, ‘Türkiye’de gayrimüslimler’, ‘Kürt sorunu’, ‘asker – sivil ilişkileri’ gibi başlıklar altında Türkiye’nin ve dünyanın önemli sorunları hakkında birbirinden farklı düşünen insanların bir araya gelip tartıştıkları 22 toplantı düzenleyen Abant Platformu’nun mimarlarından. Kitapta, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Arus Yumul, yazar Mario Levi, Işık Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Yorgo Stefanopulos, İstanbul Süryani Katolik Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Basatemir, Kürt siyasetçi ve yazar Altan Tan, Taraf gazetesi yazarı ve sosyolog Hilal Kaplan, yazar ve milletvekili Reha Çamuroğlu, Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı Aydın Elbasan‘la yapılmış mülakatlar yer alıyor.
Ömer Laçiner, kitap için yazdığı önsözde, Türkiye’de Öteki Olmak’ın, bu konuda doğrudan doğruya Müslüman Türk çoğunluğa seslenen ilk kitap olarak, bu ülkenin ‘azınlıkları’nın, kendisini azınlık olarak gören toplulukların temsil gücü olan kişiliklerinin ağzından, onların acılarını ve kırgınlıklarını yazıya döktüğünü belirtiyor. Laçiner’in de dediği gibi, bu keşfe sadece bu ülkedeki Müslüman Türk çoğunluğun değil, Balkanlar’dan Hazar Denizi ve Basra Körfezi’ne kadar uzanan bütün bir kültür- tarih havzasının da ihtiyacı var.
Arus Yumul’un kitapta yer alan şu sözleri, Türkiye’de gayrimüslimlere ilişkin algının son yıllarda ne tür bir çerçeve içinde ‘değiştiğini’ bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.
“1990’ların sonunda (…) dünyada etnik olmak, kimlikler (…), çok kültürlülük, çok kültürcülük moda oldu, bu Türkiye’ye de yansıdı. gayrimüslimler toplumumuzun derinliği, kültürümüzün rengi, zenginliği, korunup kollanacak emanetler olarak algılanıp, geçmişin kalıntıları gibi kurgulandı. Yemekleri, kültürleri, müzikleri yorgun ve büyüsünü kaybetmiş İstanbul’u yeniden efsunlamak için dolaşıma sokuldu. Ama ötekilerin gerçek kimliğiyle dolaşıma sokulması hep sorun oldu. Bunu Hrant Dink örneğinde görüyoruz. Füsun Üstel’in yaptığı bir araştırma gösteriyor ki (…) bir kesim (…) ‘ama o da haddini bilmeliydi’ gibi ifadelerle suikastı rasyonalize etmeye çalışıyor. Yani gerçek öteki, gerçek kimliğiyle ortaya çıktığında aslında hâlâ ötekidir, haddini yerini bilmelidir. Renkmiş, zenginlikmiş, yemekmiş, folklormuş, ancak bunlarla var olması kabul ediliyor ötekilerin.”