Simit, Kafeye Taşındı

Sayıları giderek artan simit kafelere ilgi büyük… “Gariban gıdası” simit, sokak tezgâhlarından modern mekânlara taşındı. Birbiri ardına açılan simit kafeler günün her saati dolu. İşadamından öğrencisine, sanatçısına her kesimden...

Sayıları giderek artan simit kafelere ilgi büyük…

“Gariban gıdası” simit, sokak tezgâhlarından modern mekânlara taşındı. Birbiri ardına açılan simit kafeler günün her saati dolu. İşadamından öğrencisine, sanatçısına her kesimden insan geliyor. Müşteriler bir milyon liraya karnını doyuruyor.

Sabah, öğle, akşam… Her vakit sofralarımızın gülü, özellikle de `5 çaylarının’ vazgeçilmez bir parçası o. Çıtır çıtır, taze taze, yanında bir parça beyazpeynir, 3-5 zeytin, domates ve bir bardak sıcak çayla ne güzel yenir… Geleneksel `beslenme tarzımızın’, kültürümüzün, fakir-zengin hiç kimsenin `hayır’ diyemeyeceği, `susam çemberinden’, yani simitten söz ediyoruz. Birbiri ardına açılan, her kesimden insanın akın ettiği, taze taze, her çeşit simidin anında taşfırından çıkarılıp sıcak sıcak müşterinin tabağına konduğu `Simit Kafeler’ ise, simidin yıldızının gün geçtikçe daha da parladığının adeta bir göstergesi…

“Buraya günde yaklaşık 3500-4000 insan simit yemeye geliyor” diyor Taksim´deki tam 11 katlı Simit Dünyası´nın işletme müdürü Seyithan Kaya. Öğrenci, sanatçı, işadamı… Her kesimden insana rastlamak mümkün simit kafelerde. “İlgi öylesine büyük ki, burada şiir geceleri, yazı günleri veya oturumlar bile düzenliyoruz” diyor Taksim´de daha çok `entel takıma’ hitap ettiğini söyleyen Pide ve Simit Evi´nin sahibi Yılmaz Zombaba. Rumeli Hisarüstü´ndeki Çıtır Simit ise Boğaziçi Üniversitesi´nin tam karşısında olduğu için elbette Serdar, Can, Mutlu ve Barış gibi öğrencilerin akınına uğruyor. “Buradaki en bayat simit 10 dakikalık” diyor Çıtır Simit´in sahibi Nevzat Yıldırım. Taşfırından yeni çıkmış, adeta buharıyla elimizi, ağzımızı yakan simidimizin yanında, semaverlerde demlenmiş kıpkırmızı çayımızı yudumlarken, bir yandan da Mecidiyeköy´deki Simit Sarayı´ndan Haluk Okutur ile sohbet ediyoruz. “Amacımız, simide olan ilgiyi artırmak” diyor Haluk Bey. Simit dışında poğaça, açma, börek, pasta gibi hamur işlerinin de satıldığı simit kafelerde yer bulmak mümkün değil. Bunun bir nedeni de fiyatların, sokaktaki simitle aynı olması. Yani yıllardır sokaklardan aldığımız, taze-bayat ayaküstü boğazımıza dizdiğimiz simit, artık sokaktan kafelere, daha doğrusu `saraylara’ taşındı. “Zaten bu nedenle de kafemizin adı, Simit Sarayı” diyor Haluk Bey…

Seyithan Kaya (Simit Dünyası)
Halka sokaktaki simitle aynı fiyata ama daha kaliteli simit satmak için yaklaşık 2 ay önce açtık burayı. Simidin yanında insanlar, çay, peynir veya reçel de alarak en fazla 1 milyon TL veriyorlar. Ayrıca, güzel bir mekânda da oturuyorlar. Burası 11 katlı bir simit fabrikası adeta. 3 kat imalathane olarak kullanılıyor. Diğer katlarda ise insanlar oturup simitlerini yiyebiliyorlar. Her katın dekorasyonu farklı. Dekorasyona çok önem verdik. Buranın sahibi, Ağrı Milletvekili olan kardeşim Cemal Kaya ve ortağımız Nihat Yıldırım. Ben de burada işletme müdürüyüm. Simitçilerin bizi eleştirdiklerini duyuyorum. Onların ekmeklerini kestiğimizi söylüyorlar. Burası açıldığından beri birçok insan gidip sokaktan simit almıyor. Çünkü ben de 300.000 TL´ye satıyorum, sokaktaki de aynı fiyata satıyor. Üstelik benim simidim çok daha kaliteli. Örneğin biz susamı özel olarak Hindistan´dan getiriyoruz. Kaşarlı simitlerimiz var. Kaşarı Kars yaylalarından getirtiyorum. Tereyağlı simitlerimiz var. Tereyağını da Ağrı´dan getiriyorum. Buraya her kesimden insan geliyor. Öğrenci, sanatçı, işadamı, her kesim var. Günde yaklaşık 3500-4000 müşterimiz oluyor. 250 kişilik oturma yerlerimiz var. 20´ye yakın pasta çeşidimiz de var. Bu pasta çeşitlerini de haftada bir değiştiriyoruz. İnsanlar hep aynı tatlıları yemesinler diye.
Haluk Tarakçı (Simit Sarayı)
Biz aslında üniversitedeki `simitli’ günlerimizi yeni açtığımız kafemizle yaşatmaya çalışıyoruz. Birçok insan simidin nasıl üretildiğini bilmiyor. Ama burada görüyorlar. Simit, bizim için geleneksel, ta Osmanlı´dan gelen ve sadece Türkiye´de olan bir lezzet. Başka ülkelerdeki insanlar simidi bilmiyorlar. Simidi bir tatlı çeşidi sanıyorlar. 7´den 70´e, varlıklısından yoksuluna hiç kimse simide `hayır’ demiyor. Bizim simitlerimizin en önemli özelliği, simidin orijinal formülüne sadık kalmamız. Unundan mayalanmasına ve içine konan baharatına kadar formülüne sadık kalıyoruz. En büyük özelliğiyse tamamen ilkel koşullarda simitlerimizi hazırlamamız. Yani taş fırında hazırlıyor, meşe odununda pişiriyoruz. Yeni teknoloji kullanmadığımız için de az üretim yapabiliyoruz. Mazotla, doğalgazla, elektrikle çalışan fırınlar var. Bunlarla binlerce ürün çıkarabilir ama aynı lezzeti yakalayamayız. Dolayısıyla biz az ve öz ürün üretmeye karar verdik. İnsanlar da beklemeye razı zaten. Dünyanın en güzel simidi ve en güzel çayı Türkiye´de üretiliyor. Dolayısıyla bizim ana ürünümüz çay ve simit. Yanında peynir, bal, tereyağı, reçel gibi ürünler de veriyoruz. Sokaktaki simitle fiyat aynı. Biz zaten `Simit Sarayı’ adıyla, `sokaktan saraya’ demek istedik.
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Ekonomi
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

*

*

Benzer Konular