Önce Albümünüzü Görelim

Sevgili Ekrem, Seni özledim. Seninle yaptığımız uzun yürüyüşleri, sohbetlerimizi özledim. Sahile indim dün, Türk kahvesi içtim ve her zaman olduğu gibi yine üzerime dökmeyi beceriverdim. Garson yardım için geldiğinde,...

Sevgili Ekrem,

Seni özledim. Seninle yaptığımız uzun yürüyüşleri, sohbetlerimizi özledim. Sahile indim dün, Türk kahvesi içtim ve her zaman olduğu gibi yine üzerime dökmeyi beceriverdim. Garson yardım için geldiğinde, gülümseyen yüzüme hayretle bakıyordu. Kocaman, yuvarlacık kahve lekeli etekliğimle dönerken eve, hâlâ gülümsüyordum.

Birlikte gezecektik uzak diyarları değil mi? Öyle sözleşmiştik. Sonra ne oldu da, sen gittin, bense kaldım? Ben cesaret edemedim. Sen gittin…

Gidişinin ardından Kenan ve ailesi ‘dest-i izdivacıma talip’ olmak için müracaatta bulundular anne-babama. Müracaat incelendi. Ve değerlendirmeye değer bulundu.

Herşey öyle çabuk oldu ki…

Fotoğraflar… Anları fısıldayan… Her birinin ayrı ayrı öyküsü olan…

Kendime ait oda’mda bir kütüphanem var artık, ‘benim kütüphanem’. Raflardan birine fotoğraf albümlerimi yerleştirdim. Plath ile albümleri karıştırıyoruz. İşte annemin kucağında, nereye baktığımın belli olmadığı, baktığım ama belli etmediğim, bugünlere fısıldayan ilk fotoğraf. Elimi belime koymuşum “küçük kadınsı” bir eda ile bir diğerinde. Komik. Şimdi bile böyle kadınsı poz veremem doğrusu. Öbüründe kardeşim Orhan’ı dizlerimde sallıyorum. İkibüklüm olmuş yavrucak. Minik bir anneyim artık. Sağ elimi bilmiş bilmiş çeneme dayamışım. ‘Eee bebeğim eeee eeee eee’ diye mırıldanırken, bir yandan da fısıldıyorum: ‘vay başıma gelenler’…

Okuma-yazmayı bile öğrenmemişken daha, Cumhuriyet Bayramı’nda devasa bir mikrofonun önünde, gözlerim kapalı şiir okuyorum:

Cumhuriyet, cumhuriyet,
Seninle varoldu bu millet.
Dilimizden düşmez adın,
Ne güzeldir ya kanadın.

Okuma Bayramı… Erkekler-Kızlar Rontu:

Vay vay vay Küçük Haaaanım…
E-te-ğin bu-ruş-muş dü-zelt be canım.
Vay vay vay Küçük Beeeeyim,
Ce-bi-ne mer-di-ven-le ineyim…

Karşılıklı düello ve sonra barış… Kol kola, eş eşe selam verip, sahneden ayrılış.

Müzik Müsabakası’ndayım büyük bir salonda:

Karanlığı delmişler,
Bahçemize gelmişler.
Sahiden güzelmişler
Şuuu ateeeş böcekleriiiii…

Ve sonra sonra akademi yılları. Ateş böceklerinin, sahiden ateş böceği olduğu, sahiden güzel olduğu günler. Birlikte gittiğimiz kır kahveleri. Bir fotoğrafta elimle gizlemeye çalışmışım elbiseme kondurduğum kahve lekesini. Suna’nın doğum günü partisinde dans ederken seninle, objektife bakıp fısıldamışız bir başkasında: ‘İyi ki doğ-duuun biiiz.’

Herşey öyle çabuk oldu ki….

Plath, ‘sana bir öykü anlatmamı ister misin?’ diye sordu. Reddetmek mümkün mü?

“Öykümüz ‘o büyük’ günde geçiyor. Albümlerin değiş-tokuş edilip incelendiği gün. Yaşamsal pazarlık günü. Uyarsa albümü-albümüne, yaşamlar bir-leştirilecek. Alan-veren anlaşırsa, yeni bir albüm alınacak ve artık tüm fotoğraflar onun içinde ‘bir’ olacak.

Delikanlı da, hanım kızımız da güveniyor fotoğraflarına. Her soruya cevap olacak bir fotoğraf beslemişler albümlerinde büyük gün için. Beklenilen her an için ‘poz’ vermişler bugüne kadar.

İki taraf da hazırsa, başlayalım: Evvveeeet, albümleri değiştir!

Oğlumuzun Albümü:

Bebeğimizin ilk çıplak fotoğrafı, mümkünse ön cepheden. Sportif oğlumuz top oynuyor sokakta. Düğmeye basın. Erkekliğe ilk adımını atıyor. Kaçırmayın. Bu ‘poz’ çok önemli. Aman dikkat edin, ağlarken olmasın. Kısa pantolondan uzun pantolona terfi etmiş. Biline. Okul yıllarından birkaç ‘poz’ yer almazsa albümde, sınavı geçmesi zor. Bu konuda çok hassas olmak gerek. Oğlumuz vatani görevini yapıyor. Aman aman, olmazsa olmaz, yakalayın. Bu fotoğraf, büyük günde yapılan müracaatta karar verilirken çok etkili olacak. Ve elbette ‘iyi aile çocuğu’ fotoğrafları. Doğum günlerinde, düğünlerde, bayramlarda hâzır ve nâzır olan oğlumuza bakın. Bakın bakın… Ne iy-yi bir adayyy!?

Kızımız kahveyi getiriyor. Esssas duruş.

Kızımızın Albümü:

Kızımız fırfırlı bir elbise içinde. Bir eli ile eteğini tutmuş, hafifçe yukarı doğru kaldırmış. Bir karne günü gururla gülümsüyor objektife. Yazın sahilde mayo ile. E, artık hamamda görme devri sona eriyor malumunuz. Tesadüfen çekilmiş gibi görünen bir “mutfakta” fotoğrafı. Mümkünse kızımız objektife bakmasın. İşine yoğunlaşmış olsun. Unutulmaması gereken en önemli fotoğraflardan biri: Amca, hala, teyze, dayı, abla, ağabey gibi akrabaların çocuklarından bir veya birkaçını kucağına almış seviyor, hatta mama filan yediyor olsa daha iyi. Bakın bakın… Kızımız ne iy-yi bir adayyy!?

Boş Albüm:

Değiş-tokuş sonucu albümlerin uygunluğuna karar verilir. Eş, dost, akraba hep birlikte yeni, tertemiz bir albüm alır ve sayfalar dol(durul)maya başlar. Fotoğraf makinesi kızımız ve oğlumuzun dışında herkesin elindedir.

Müracaat değerlendirilmiş, ‘her şey sona erdiği zaman göz kapaklarının indirileceği’ o güne kadar çizilecek yol belirlenmiştir.”

“Öykü böyle devam ediyor. Bidolu diğerleri gibi. Onun ilk fotoğrafını anımsıyorum. En ilkel fotoğraf makinem ile çekip belleğime albümlediğim. Çok sarhoştum St. Botolph’un partisindeki ilk karşılaşmamızda.” diyerek sürdürdü konuşmasını Plath. “Sonra en kötü şey oldu, o iri yarı, esmer, dört dörtlük oğlan, benim için yeterince büyük olan tek erkek, ortalıkta dolaşıp kadınlar hakkında önsezilerde bulunmakta olan, odaya girdiğim anda adını sorduğum, ama kimsenin söylemediği, yanıma geldi, gözlerini gözlerime dikip baktı, Ted Hughes’tü bu. Şiirleri hakkında bağırıp çağırmaya, alıntılamaya başladım gene. ‘en değerli, çizilmez elmas’, o da bağırdı, kocaman, bir Polonyalı’nın çıkarabileceği bir sesle, ‘Hoşuna gitti mi?’. Konyak ister miyim diye sordu bana, evet diye bağırdım…. bir bardağa konyak dolduruyordu çalkalaya çalkalaya, ben de son anımsadığımda ağzımın bulunduğu yere götürüyordum onu çalkalaya çalkalaya.”(1)

Unutur muyum Ekrem? Akademinin ilk günü, mavi bir gömlek vardı üzerinde, lacivert bir keten pantolon. Elinde tahtadan kocaman bir anahtar. ‘Kilidi olan var mı?’ diye sorup duruyordun, muzipçe gülümseyerek. Biraz ötemizdeki minik çam ağacını göstermiştim sana: ‘Bu ağacın sırrını çözebilir mi elindeki anahtar?’ Sarhoş değildim o gün ve henüz yazdıklarınla tanışmamıştım.

Plath ilk defa ondan söz ediyor. Yine şaşırtıyor beni. Her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum yaşamına, yaşama dair. Konyak kadehini çalkalarken düşünceleri de çalkalanmış olsa gerek, bir süre duraklamıştı. Gözlerini açıp anlatmaya yöneldi yine:

“… ayağımı yere vuruyordum, o da ayağını yere vuruyordu, sonra beni paldır küldür ağzımdan öptü… Boynumu öperken uzun uzun yanağını ısırdım sertçe, odadan dışarı çıktığımızda, yüzünden kan sızıyordu. İçimden bağırdım: ah, kendimi bütünüyle, boğuşa boğuşa sana vermek, diye düşünerek. O zamandan bu yana Richard’ı silebilecek tek erkek.” (2)

Bellek albümünün sayfalarını çeviriyoruz birlikte birer birer.

Gün ağarıyor. Yeni fotoğraflar için günün en güzel zamanı.

Herşey öyle çabuk oldu ki.

Yolculuğa çıkıyoruz,

Uzak diyarları gezeceğiz,

Kendime ait fotoğraf makinem, ben ve Plath.

Objektiflerimiz tüm “müracaatlar”dan bağımsız,

Fotoğraflarımız “albümler”den…

Hoşgeldin ve iyi ki doğ-duuun beeen….

Belgin Sözüburuk

(1) Sylvia Plath’ın Günceleri, Oğlak Yayıncılık ve Reklamcılık, Edebiyat/Günce, Çev: Şadan Karadeniz,  1998 sf: 144
(2) Sylvia Plath’ın Günceleri, Oğlak Yayıncılık ve Reklamcılık, Edebiyat/Günce, Çev: Şadan Karadeniz,  1998 sf: 145

 

MüracaatçıGel bakalım, her şeyden önce sen bizim istediğimiz gibi biri misin?
Takma göz, takma diş veya koltuk değneği
Kullanıyor musun?
Belinde korse veya kolunda bir kanca mı var?
Takma göğüsler veya plastik bir penis?
Dikiş izleri bir şeylerin eksik olduğunu mu gösteriyor? Hayır, hayır mı? O halde
Biz sana ne ikram edebiliriz?
Ağlamayı bırak.
Aç avucunu
Boş mu? Boş. Al sana bir el
Seninkini doldurmaya istekli ve
Sana çay taşımaya ve baş ağrılarını kovmaya
Ve ona söylediğin her şeyi yapmaya
Bununla evlenir misin?
Garantisi var,
Her şey sona erdiği zaman göz kapaklarını indirmeye
Ve acıyla dağılmaya.
Kendi mamulümüz, tuzdan yapıyoruz biz bunları.
Görüyorum ki çırılçıplaksın.
Şu takım elbiseye ne dersin —-

Siyah ve kolalı, ama üstünde fena durmadı
Bununla evlenir misin?
Su geçirmez, sarsılmaz, yangına
Ve damdan düşen bombalara karşı çift kaplama.
Yemin ederim evladiyelik bu, seni mezara kadar götürür

Kusura bakma ama senin kafanın içi boş biraz
Ama üzülme bunun da bir çaresi bulunur bende.
Gel buraya güzelim, çık dışarı dolaptan.
Evet, söyle bakalım, ne diyorsun buna?
Başlangıçta boş bir sayfa gibi çıplak.

Yirmibeş yıl içinde gümüşleşecek.
Ellisinde, altın.
Canlı bir oyuncak bebek, hep elinin altında.
Dikiş diker bu, yemek bilir.
Konuşabilir bu, konuşabilir bu, konuşabilir.

Çalışır vaziyette, hiçbir yerinde bir kusur yok.
Sen yaralıysan, bu kara merhem.
Sende göz varsa, bunda da endam.
Evlat, çölden önceki son kasaban bu senin.
Evlen bununla, evlen gitsin bununla, evlen gitsin.

Sylvia Plath

 

Aslı DEDE

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Kültür&Sanat
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

*

*

Benzer Konular

  • Michel Welbeck ve Umutsuzluğun Günahı – Julian Barnes

    1998 yılında Paris’te düzenlenen Prix Novembre’nin jüri üyelerinden biriydim; adından da anlaşılacağı üzere edebiyat sezonunun sonunda verilen bir ödüldü. Goncourt jürisi Welbeck’in romanını yanlış anladıktan ve diğer jüriler hatalarını...
  • Patricia Esteban Erles; Oyun

    Patricia Esteban Erles, çağdaş bir İspanyol yazar ve gazetecidir. Kısa öykü yazarı olarak tanınır. Eserleri, Zaragoza Üniversitesi’nin “Kısa Öykü Ödülü”, “XXII Santa Isabel de Aragon Araştırma Ödülü” ve “Dos...
  • Kutzeye’nin Edebiyat Dünyası L. Doktorova

    John Maxwell Kutzeye (d. 1940), 2003 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibidir. Nobel Ödülü’nü dördüncü kez bir Afrikalı, ikinci kez de bir Güney Afrika temsilcisi kazandı. 1991 yılında bu prestijli edebiyat...
  • Fütürist Ne Demek?

    Fütürist, geleceği tahmin etmeye ve analiz etmeye odaklanan bir uzmandır. Fütürizm, geleceğin nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışan bir disiplindir ve fütüristler, trendleri inceleyerek, teknolojik gelişmeleri analiz ederek ve toplumsal değişimleri...