Mussorgski’nin ‘Boris Godunov’u Üzerine

Mussorgski’nin ‘Boris Godunov’u Üzerine ya da Usdışılıktan Karşı-Ussallığa, Oradan Ussallığa Geçiş -Sevgili Elena Natalina’ya- ‘Boris Godunov’u tartışmaya açmaya iki soruyla başlayalım: ‘Bir ulusal opera örneği’ sözü ne anlama gelir?...

Mussorgski’nin ‘Boris Godunov’u Üzerine ya da Usdışılıktan Karşı-Ussallığa, Oradan Ussallığa Geçiş

-Sevgili Elena Natalina’ya-

‘Boris Godunov’u tartışmaya açmaya iki soruyla başlayalım: ‘Bir ulusal opera örneği’ sözü ne anlama gelir? ‘Boris Godunov’, böyle midir gerçekten? Yanıtlara geçmeden önce, sözü edilen operanın anlatısal içeriğini aktaralım:

Münzevi bir keşiş, manastır yaşamından bir hayli sıkılmıştır. Yaşamın güzelliklerini tatmaya karar verir. Litvanya’ya kaçar. Bir süre uşaklık yapar. Daha sonra, o anki çar Boris Godunov’un küçükken öldürttüğü veliaht Dimitri olduğunu iddia eder. Halk, hanedan soyundan olmayan Boris Godunov yerine, Korkunç İvan’ın soyundan Dimitri’yi tutmaktadır. Boris Godunov, bu arada, bir bulunç (vicdan) hesaplaşımı yaşar. Daha önce Dimitri’yi öldürmek üzere görevlendirdiği Prens Şuyski’yi çağırır; O’na, Dimitri’nin cesetini görüp görmediğini sorar: Şuyski, ceseti görmüştür. Çar Godunov, rahat bir soluk alır. Dimitri, dirilmemiştir; başkaldıran, düzmece Dimitri’dir. Fakat Şuyski, şöyle sürdürür sözünü: “Ama tüm cesetler ve bedeni çürürken, yüzü tertemizdi. Bir gülüş vardı yüzünde.” Bunun üzerine Çar, Dimitri’nin dirildiğini düşünür. Yine de emin değildirler ve Düzmece Dimitri’yi dinden çıkarırlar. Öte yandan, Godunov, yavaş yavaş akıl sağlığını yitirmektedir. Sürekli olarak sanrılar (halüsinasyon) görmektedir. Godunov, Düzmece Dimitri’yi dinden çıkardıkları gün kiliseden ayrılırken, meydanda Meczup’la karşılaşır. Meczup ağlamaktadır. Çünkü çevresine üşüşen çocuklar, tek parası olan bir kapiğini çalmışlardır. Çarın isteği üzerine, derdini anlatır ve şöyle der: ‘Emredin bu çocuklar da öldürülsün, Dimitri’ye yaptığınız gibi…’ Muhafızlar O’nu oracıkta öldüreceklerdir, Çar engel olur. ‘Dua et benim için’ der; Meczup’sa, ‘Edemem Boris’ der, ‘Meryem Ana razı gelmez…’ Son bir olay, Çar’ı, başkaldıranın gerçek Dimitri olduğuna iyice inandırır. Bir keşiş, kendisiyle görüşmek istemektedir. Görüşmeden önce boyarlar da (Slav beyleri) saraydadır. Aralarında anlaşamamaktadırlar: ‘Düzmece’yi görüldüğü yerde mi öldürelim, sağ ele geçirip işkence ile mi öldürelim; asalım mı, yakalım mı; küllerini kargışlayalım mı, savuralım mı…’ vb. Keşiş gelir. Bir rahip, şunu anlatmıştır O’na: Şifa arayan kör rahipten, düşünde, bir çocuk sesi, katedrale gitmesini, orada mezarında dua etmesini istemiştir. Kendisinin Veliaht Dimitri olduğunu belirtmiştir. Rahip o katedrale gider, dua eder ve gözleri açılır. Halkın gözünde meşruluğunu yitiren Çar Godunov, kendine karşı meşruluğunu da yitirir bu olayla. Artık ya ölecek ya da kaçacaktır. Keşişin anlattıklarıyla fenalaşır, bir süre sonra ölür.

Ussallık ve usdışılık karşıtlığına bu kadar sık dokunan bir opera yapıtı bilmiyorum. ‘Boris Godunov’, daha sonra başarıya ulaşacak bir başkaldırıyı opera düzlemine taşıyan nadir yapıtlardan biri olmasıyla da özel bir yere sahip. Düzmece Dimitri, önce ciddiye alınmıyor. Saçmalamaktadır, Dimitri ölmüştür. O’nun Dimitri olması olanaklı değildir. İşte bu ilk aşamada, Düzmece Dimitri, usdışıdır. İkinci aşamada Dimitri, elindeki silahlı güçlerle, saçmalamayan ve ciddiye alınması zorunlu olan bir başkaldırı önderine dönüşür. Dediği doğru olabilir. Doğru ise, çarın meşruluk sorunu en üst noktaya çıkacaktır. Sonunda, tahtı ele geçirir, ussal olanın kendisi olur. Boris Godunov’un yaşamının son zamanlarında akıl sağlığını yitirmekte oluşu da, yine ussal olana göndermedir. Godunov, dinsel inançlarının zorlamasıyla da olsa bir ahlaka sahiptir ve bu ahlak, O’nu, yaptığının onulmaz derecede kötü bir şey olduğu yönünde uyarır ve iyice sıkıştırır. (Osmanlı padişahlarının kardeşlerini öldürürken biraz bulunçları (vicdan) olsa, binlerce ‘Boris Gudanov’ olurdu Türk yazınında.)

Meczup ise, o sırada karşı-ussal olanı dile getirir. Halkın çoğu da aynı şeyi düşünmektedir.

Yapıtın metninin, Puşkin’in aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlandığı biliniyor. Anlatılanların, Rus tarihinde gerçek bir olay olduğu da biliniyor. Puşkin, bu oyunu bitirememişti. Yapıtın özgün örgüsüyle, opera metninin örüntüsü arasında çeşitli farklılıklar var. Örneğin, özgün metinde, Dimitri, aşık olduğu Leh kızı Marina’ya, gerçek Dimitri olmadığını söylüyor. Kızın derdi, çariçe olmak. Dimitri’yi değil, tahtı istiyor ve her defasında aşağılıyor O’nu. Dimitri’yse, yalnızca kem küm ediyor. Operada ise Dimitri, gerçeği söylemiyor ve Marina’nın aşağılamalarına hırs ve öfke dolu karşılıklar veriyor.

Şimdi baştaki iki soruya dönelim: “‘Bir ulusal opera örneği’ sözü ne anlama gelir? ‘Boris Godunov’, böyle midir gerçekten?”

‘Boris Godunov’, ‘bir ulusal opera örneği’ sayılmış hep. Bu yakıştırma, büyük olasılıkla, ses özellikleri dolayısıyla yapılmış. Düzmece Dimitri’nin Litvanya’ya kaçarken yol üstünde uğradığı hanın sahibesi, ‘dul’um, yok mu bana bakacak kimse’ yönelimli bir Rus şarkısı söylüyor. Çeşitli sahnelerde, bu biçimde halk ezgileri kullanılıyor. Öte yandan, operanın içeriğine baktığımızda, resmettiği dönemin, bir ulusu imlemediğini görürüz. Bir ümmeti imlemektedir. Bir Rus operasından çok, Hıristiyan operasını andırmaktadır. Yapıt, 1598 ile 1605 yılları arasında geçmektedir ve bu dönemde dünya üzerinde bir tane bile ulus-devlet yoktu. Bu yönüyle ‘Boris Godunov’, ulusal opera olmaktan çok, imparatorluk operasıdır. Boyarlar, derebeylerinden başka bir şey değildirler. Resmettiği, anamalcı değil, derebeyci bir dünyadır. Hemen şu sorular çıkıyor karşımıza: Bir operayı ulusal yapan nedir? Bir operayı ulusal yapan niteliklere eşit ağırlık vermek doğru mudur? Örnek vermek gerekirse, içeriği ulusal olmayan ama ses özellikleri açısından ulusal olan bir yapıta ‘ulusal’ diyebilir miyiz? Ya tersi durumda? Ulus-devletlerin olmadığı bir çağda yazılan bir opera ulusal olabilir mi? Bireylerin ya da opera yazarlarının (müzik dahil) verili bir toplumdan bağımsız olarak ulusallığından sözedilebilir mi? Böyle bir şey olanaklı mıdır? Ulusal operanın dinle ve dinsel olanla nasıl bir ilişkisi olabilir? Avrupa sanatındaki dinsel izlekleri (tema) severken, o sanatın ayrılmaz bir parçası sayarken, Ortadoğu (Türkiye sanatı dahil) sanatında Müslümanlığa yapılan referansları soğuk karşılamak ne kadar doğrudur? Düşüncelerinde ve sanatında içinde yaşadığı toplumdan ve çağdan ileride olan bir sanatçının (Puşkin dahil), ulus-devlet öncesi dönemi resmetmesi, sanatını gericileştirir mi?

Puşkin’in özgün yapıtı, genel anlamda Rus yazını için en sık sarfedilen sözü bir kez daha doğruluyor: İnsan ruhunun derinliklerine inip çıkıyor durmadan. Temel kişilikler dışında, ikincil kişiliklerin ruh hali de, ustalıkla anlatılıyor: Yine manastırdan sıkılıp kaçan, -ama bu sefer- kilise için para toplama bahanesiyle köy köy dolaşan iki rahip; Düzmece Dimitri’nin manastırındaki tarih kitabını hazırlayan keşiş; okuma-yazma bilmeyen, bu yüzden Düzmece Dimitri’nin dış görünüşünü betimleyen yazıyı farkında olmaksızın yine Dimitri’ye okutan, böylece O’nun kafasına göre uydurup kaçmasına izin veren kolluk güçleri; gözü şan şöhretten başka hiçbir şey görmeyen Leh güzeli Marina ve diğerleri…

İnsanlık tarihinde her dönemde ‘yalancı’ peygamberler çıktı. Çok azı başarılı olabildi. Ve onları peygamber yapan da aslında ‘küçük’ insanların çabalarıydı. Düzmece Dimitri’yi de bir yalancı peygamber saymak olanaklı. Dimitri (artık ‘Düzmece’ değil), hanedanlık soyundan geldiğini iddia etmese, yüzüne bakmayacaktı kimse. Gönül isterdi ki, halk, önderini, hem bu şekilde kendi içinden seçsin hem de o önderin meşruluğunu, ona, geldiği soy dolayısıyla değil yani ne olduğuyla değil, ne yaptığıyla versin. Çünkü hepimiz aynı atadan geldik sonunda. Adı ister Adem olsun, ister Avustralo Pitekus Pekinensis…

 

Ulaş Başar GEZGİN

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Kültür&Sanat
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

*

*

Benzer Konular

  • Michel Welbeck ve Umutsuzluğun Günahı – Julian Barnes

    1998 yılında Paris’te düzenlenen Prix Novembre’nin jüri üyelerinden biriydim; adından da anlaşılacağı üzere edebiyat sezonunun sonunda verilen bir ödüldü. Goncourt jürisi Welbeck’in romanını yanlış anladıktan ve diğer jüriler hatalarını...
  • Patricia Esteban Erles; Oyun

    Patricia Esteban Erles, çağdaş bir İspanyol yazar ve gazetecidir. Kısa öykü yazarı olarak tanınır. Eserleri, Zaragoza Üniversitesi’nin “Kısa Öykü Ödülü”, “XXII Santa Isabel de Aragon Araştırma Ödülü” ve “Dos...
  • Kutzeye’nin Edebiyat Dünyası L. Doktorova

    John Maxwell Kutzeye (d. 1940), 2003 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibidir. Nobel Ödülü’nü dördüncü kez bir Afrikalı, ikinci kez de bir Güney Afrika temsilcisi kazandı. 1991 yılında bu prestijli edebiyat...
  • Fütürist Ne Demek?

    Fütürist, geleceği tahmin etmeye ve analiz etmeye odaklanan bir uzmandır. Fütürizm, geleceğin nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışan bir disiplindir ve fütüristler, trendleri inceleyerek, teknolojik gelişmeleri analiz ederek ve toplumsal değişimleri...