Seksi ve alımlı bir kadın Tuğba Özay. Ama bunu çok fazla önemsemiyor. Çünkü güzel olmaktansa akıllı olmayı tercih ediyor.
Politikayla ilgileniyor, ki CHP Gençlik Kolları’na üye oldu, bol bol okuyor, hatta konuşurken Lenin’den alıntılar yapıyor. Bu yüzden röportajımıza da farklı bir Tuğba Özay yansıyor.
Onu Televolelerde ve tartışma programlarında sık sık görüyorsunuz. Çünkü her zaman söyleyecek bir şeyi var. Bu tavrına belki kızıyorsunuz, belki takdir ediyorsunuz, ama izlemekten de geri durmuyorsunuz. İşte böyle bir kadın Tuğba Özay. Bir bakıyorsunuz Süleyman Demirel’le kol kola poz vermiş, bir bakıyorsunuz yanında magazin muhabiri Taner ile laubali bir sohbet yapıyor. Peki hangisi gerçek? İşte bütün bunları konuşmak için Tuğba Özay’ın kapısını çaldık ve bir dokunduk, bin ah işittik. Meğer ne kadar da doluymuş…
“Mesleğe ilk başladığım yıllarda hatalarım veya şımarıklıklarım olmuştur. Ama karakterimin yavaş yavaş oturduğunu düşünüyorum. Hayata bakışım artık daha farklı. Başkaları gibi dejenere bir hayatım yok. Ama benimle çok fazla uğraşıyorlar” diyerek başlıyor konuşmasına. Son dönemde en çok canını sıkan konu ise CHP Gençlik Kolları’na üye olmasının ardından ortaya atılanlar. İlk önce onlara yanıt vermek istiyor: “Yurtdışında pek çok sanatçı politik tavrını ortaya koyuyor. İnandığı şeyler için savaşıyor ve bunun için gazete ilanları bile veriyor. Ama ben CHP’ye kaydoldum, herkes hakkımda kötü şeyler yazdı. Benim birikimim olup olmadığı tartışıldı, şov yaptığım konuşuldu, reklam olduğu söylendi. Bir insanın yaptıkları, başarısı ya da çabaları kesinlikle hazmedilemiyor. Ben bunu anladım. Hep karalama yapılıyor, bütün eleştiriler yıkıcı. Neden yapıcı olmuyoruz ki? Ben mükemmelim, her şeye hâkimim demiyorum ki… Sadece meraklıyım ve öğreniyorum. Lenin’in bir sözü var `Sanatçı örgüt içinde yer almalıdır’ diyor. Ben de öyle yapmaya çalışıyorum. Ama bu, aşırı uçlara kayıyorum demek değil, gidip CHP’ye kaydoldum.”
Galiba burada biraz da suç onun. Çünkü magazin programlarına yansıyan görüntüler, insanlara böyle düşündürüyor. “Yapamaz, onun birikimi ne ki?” dedirtiyor. Ama söyledikleri, bizi de hayrete düşürüyor: “Benim derdim zaten öyle anılmak değil ki. Yaptığım işlerle anılmak istiyorum. Kazayla vermiş olduğum frikiklerle veya magazincilerin defile sırasında podyumda altımızdan çektiği fotoğraflarla değil. Bunlara müdahale ettiğiniz zaman hakkınızda kötü yayın yapıyorlar. Ben de bunlarla savaşacak kadar güçlü değilim. Ben bu ülkede insan hakları ve insana saygı olduğuna inanmıyorum. Ünlüyseniz bu tip şeylere katlanmak zorunda kalıyorsunuz. Ama ne olursa olsun ben tavrımı koyan bir insanım.”
Bir de temiz podyum meselesi var. Bu konuda da yanlış anlaşıldığını söylüyor Tuğba Özay. Onun demek istediği podyumun kirliliği değilmiş aslında. Sadece örgütlü olmak istemiş. Çünkü çevrelerindeki olumsuzlukları ancak bir dernek olduklarında yok edebileceklerine inanıyor. “Temiz podyum diye bir şey söyledim. Herkes havalara hopladı. Benim söylemek istediğim podyumun kirli olduğu değildi ki. Sadece orada burada mankenim diye geçinen ama podyumda bir kere bile görmediğimiz insanları, bir dernek sayesinde ortaya çıkarmaktı. O insanlar bizi de karalıyorlar. Ayrıca mankenlerin de artık sosyal bir kimliğe ihtiyacı var. Çünkü biz sürekli göz önünde olan insanlarız. Ama anlatamadım. Zannedilmesin ki biz de duygusuz insanlarız. Bütün bunlar beni de yıpratıyor. Ben de dışarıdaki herhangi bir kız gibiyim. Bütün bu söylentiler beni de o insan gibi üzüyor ve yıpratıyor. Ben de normal bir insanım, benim de üzüntülerim, duygularım var.”
Ve aşkı… Uzunca bir süre Baran Süzer’le ilişkisi oldu Tuğba Özay’ın. Bu ilişki bittikten sonra birbirlerinin adını bile anmak istemediler. Ama benim merak ettiğim, bu ilişkinin detayları değil. Sadece neden mankenlerin sosyeteden insanlarla, zengin işadamlarının çapkın oğullarıyla birlikte oldukları. Bunun nedeni paraya, pula ya da sosyal statüye sahip olmak mı? Tuğba bu düşüncemi kabul etmiyor. Hatta ağır laflar ediyor. “Dünyanın neresinde olursa olsun, ama en çok da bizim gibi geri kalmış ülkelerde bu böyle, insanlar paralarıyla namussuzluklarını kapatıyorlar. Benim için karşımdakinin parası, pulu, mülkü değil… Önemli olan o konumu nasıl hak ettiği. Türkiye’de saygın, zengin, ünlü görünen pek çok insanın kapalı kapılar ardında ne haltlar çevirdiğini duyuyoruz, bazen şahit oluyoruz. Bunları anlatmaya kalksam yer yerinden oynar. Benim paraya ihtiyacım yok, çünkü ailemin hali vakti yerinde. Benim çok zengin görünen bir sevgilim oldu. O da dışarıdan öyle görünüyor, içeride neler yaşadığımı ben biliyorum. Bu konuda konuşmamayı yeğliyorum. Çünkü konuşursam hoş şeyler olmayacak. Yediğim her lokmada, giydiğim her elbisede, evimin her köşesinde kendi emeğim var. Kimsenin bir kuruşuna tenezzül etmedim, bunu söyleyenin de alnını karışlarım. Ayrıca benim, hiç de bu çevreden olmayan, normal bir hayat standardı olan bir sevgilim olmuştu. Zaten sosyal bir statüye o anlamda ihtiyacım yok.”