Çoktan seçmeli yaşamak

Mesleğe adım attığım yıllarda şimdilerde hayatta olmayan bir hekim ağabeyimiz bizlere ‘bunlar çoktan seçmeli hekimler’ diyerek takılıyor, dalga geçiyordu. Hani bu sözlerden alınmıyor da değildim. Tıp fakültesi yıllarımda diğerlerine...
Dr. Mehmet Uhri

Dr. Mehmet Uhri

Mesleğe adım attığım yıllarda şimdilerde hayatta olmayan bir hekim ağabeyimiz bizlere ‘bunlar çoktan seçmeli hekimler’ diyerek takılıyor, dalga geçiyordu. Hani bu sözlerden alınmıyor da değildim.

Tıp fakültesi yıllarımda diğerlerine göre hayli yaşlı olduğu için ‘dinozor’ olarak adlandırdığımız bazı öğretim üyelerinin yeni sınav sistemlerine ayak diremekte olduğunu görüyorduk. Onlar, tıp fakültelerinde klasik sistem olan sözlü ve yazılı sınav sisteminin değişmemesi gerektiğini savunuyordu.

Halbuki artan öğrenci sayısı ile birlikte klasik tipte sınav yapmanın pratik olmadığı ayan beyan ortadaydı. Çoktan seçmeli sınav sistemi ile sorulan sorunun doğru yanıtı 5 seçenek arasından seçiliyordu. Sınav kağıtları optik okuyucularda okutuluyor ve kısa sürede sonuçlandırılabiliyordu.

Bu durum öğretim üyelerine sınav değerlendirme sürecinde de zaman kazandırıyordu. Öğretim üyeleri bir soru bankası oluşturulması için çabalarken bizim dinozorlar çoktan seçmeli sistemin tıp fakülteleri için yanlış bir değerlendirme olduğunda ısrar edip, soru vermemekte inat ediyordu.

Sorun yıllar içinde biraz YÖK’ün diretmesi biraz da bizim dinozorların emekli olup ayrılmaları ile çözüldü. Üniversitelere alınan öğrenci sayısı arttırıldı. Artan öğrenci sayısı ile birlikte sınav yapmayı ve değerlendirmeyi kolaylaştıran çoktan seçmeli test yöntemi yaygınlaştı.

Gerçekte öğrenciler rahat bir nefes aldılar. Özellikle sözlü sınavların ortadan kalkması ve yazılı yanıtların alındığı klasik sınavların azalması öğrencilerin korkulu rüyası olan sınav kabusunu hafifletti. Soruların yanıtları 5 seçenek halinde önümüzde duruyor, bizlere doğru yanıtı seçmek kalıyordu. Sunulan seçenekler dışında başka çözüm, farklı yanıt olmadığını biliyorduk.

Günümüzde hemen tüm eğitim kurumlarında ilkokuldan başlayarak sınavların büyük kısmı çoktan seçmeli test yöntemi ile yapılıyor. Tıp fakülteleri de bu durumdan nasibini fazlasıyla aldı. Mezun olan hekimler hastalar önünde her gün sınav verirken farkında olarak ya da olmayarak öğrendikleri sınav sistemine göre davranıyorlar.

Bilindiği gibi hekimlik uygulamalarında her hasta bir sınavdır. Tanı aşamasında ön tanılar -seçenekler– belirleme, bunlara yönelik tahlil ve incelemeler yaparak tanıya ulaşma günümüzün yaygın hekimlik uygulamasıdır. Sanırım çoktan seçmeli düşünme eğiliminin de bu uygulamaya katkısı söz konusu.

Ancak tedavi için seçilecek yöntem konusunda benzer uygulamaların olduğunu söylemek bir hayli güç. Çünkü bir hastalığın birden fazla tedavi alternatifi olabiliyor ve hekim bunlardan kendi değerlendirmesine göre hastası için en uygun olanını seçiyor. Burada çoktan seçmeli test mantığı işlemiyor.

Hekim hastayı ameliyat ile tedavi edebileceği gibi bir takım ilaçlar vererek izlemeyi de tercih edebilir. Ya da farklı ilaçlarla benzer tedavi başarısını elde etmeye çalışabilir. Her iki yöntem de hasta açısından doğrudur. Aynı tanıyı alan iki ayrı hastada farklı tedavi seçeneklerine yönelmek doğal bir durumdur.

Hastalar için ise durum daha da karmaşıktır. Yakınmaları nedeniyle gittiği hekimlerden biri ameliyat önerirken, diğeri ilaç verip izleyelim, ameliyat gerekmez biçiminde tavsiyede bulunanca kafalar iyice karışıyor.

Özellikle eğitim düzeyinin yükselmesi ile hastaların hekimlere bakışı ve beklentileri de olgunlaştı. Bu arada eğitim sistemimize iyice entegre olan çoktan seçmeli sınav mantığı yüzünden yeni nesiller dünyaya çoktan seçmeli bakar oldu.

‘Kim beşyüz milyar ister’ programı gibi popüler yarışma programları ile pekişen çoktan seçmeli test mantığı hayatımızı giderek daha çok etkiliyor. Hayat, önümüze sunulan seçeneklerden doğru olanının seçilerek yol alındığı bir sınavlar silsilesi haline geliyor.

Yeni seçenek üretmiyoruz. Artık çoktan seçmeli düşünüyor, çoktan seçmeli yaşıyoruz.
Peki bu durumun ne zararı var?

Çoktan seçmeli düşünce yönteminin zayıf noktası ‘mevcut seçenekler içinde biri doğruysa diğerleri kesinlikle yanlıştır’ saplantısıdır. Bir de yeni seçenek üretememek gibi düşünceyi kısırlaştırıcı bir yan etkisi söz konusu.

Sözgelimi, hastalar mevcut tanı seçenekleri arasında hastalığının kesin olarak belirlendiğinden emin olduğu gibi uygulanacak tedavi seçeneğinin de tek olmasını diğer seçeneklerin yanlış olmasını bekliyor.

Halbuki hekim tedavi seçenekleri arasından hastası için en uygun, görece en doğru olanını seçmeye çalışıyor.

Bizlerle ‘çoktan seçmeli hekimler’ diye dalga geçen hekim ağabeyimizin vurguladığı gibi çoktan seçmeli düşünme yönteminin dışına çıkamamış bir hekim, önerdiği tedavi seçeneğinin doğruluğunu kanıtlamak için diğer seçeneklerin yanlış olduğunu anlatmak zorunda kalıyor. Bunun için de ikna yeteneğini kullanıyor ve geliştiriyor.

Önerilen tedavinin doğru olduğunu kanıtlamak için diğer tedavileri kötülemek gibi mantıksal bir hata içine düşülüyor. Bu durumda hastanın görüş aldığı diğer seçenekleri öneren hekimler de farkında olmadan kötülenmiş oluyor. Hastanın giderilememiş kafa karışıklığı da cabası.

Günümüz eğitim sisteminde çoktan seçmeli sınav sisteminin pratiklik kazandırdığını kimse inkar etmiyor. Ancak toplumun genelinin yeni fikirler, çözümler üretmek yerine önceden hazırlanmış seçenekleri bekleyen bir şartlanma içine itilmesi gibi bir yan etkisi olduğunu da inkar etmek zor görünüyor.

Çoktan seçmeli düşünüyor, çoktan seçmeli yaşıyor, çocuklarımızı da böyle şartlandırıyoruz. Soruları farklı biçimde sormadıkça, yeni yanıtlar aramadıkça, yanlışlar arasında doğru aramak yerine doğrular arasında seçim yapmaya yönelmedikçe bu kısır döngü sürecek gibi görünüyor.
Sonuçlarına birlikte katlanacağız…

Dr. Mehmet Uhri

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
EğitimMakale

Bir hekimden hayata dair anılar ve görüşler...
    Henüz Yorum Yok

    Cevap bırakın

    *

    *

    Benzer Konular