Albert Camus, en tanınmış romanı The Stranger’a son verdikten sonra gelecekteki eşi Francine Faure’a bir mektup yazar.
Mektup aracılığıyla, sadece romanı yazma sürecini değil, aynı zamanda Camus’un öncesi ve sonrası zihinsel durumunu da öğreniyoruz.
“30 Nisan 1940
Sana gece yazıyorum Romanımı bir süre önce bitirdim ve uyumayı düşünemeyecek kadar gerginim. Tabii ki işim hala eksikti. İnceleyeceğim, ekleyeceğim ve yeniden yazacağım şeyler var. Ama genel olarak bitirdim ve son cümleyi yazdım. Yazılarım önümde, bence çok çaba harcıyor ve alacak. Bir roman yaratmak için özünden sapmamak için farklı düşünceleri ve farklı hayalleri feda etmek zorunda kaldım. Zaman zaman bazı cümleler, duygular ve olaylar şimşek gibi aklımdan geçti. Yarattığım işle gurur duyuyorum. Bazen yıkım ve beceriksizlikten başka bir şey görmüyorum. Bu hikayeye fazla bulaştım. Şimdi bu kağıtları bir çekmeceye koyacağım ve yeni bir makale üzerinde çalışmaya başlayacağım.
On beş gün içinde tüm bu duygulardan kurtulup romana döneceğim. Daha sonra okuyacağım. Geciktirmek istemiyorum çünkü romanı iki yıldır yönetiyorum. Yazarken de içimde yazıldığını gördüm. İki ay boyunca gece ve gündüzün çoğunu üzerinde çalışarak geçirdim. Garip bir şekilde, bir cümleyi yarım bıraktım ve gazete almaya çıktım. Döndüğümde kaldığım yerden hiç acı çekmeden, mükemmel bir akıcılıkla devam ettim ve cümleyi bitirdim. Daha önce hiç bu kadar kolay bir şey yazmamıştım. Bu arada iyi uyuyamıyorum hatta uykusuzluk çekiyorum. Uyandığımda böyle yazacağım eserler bana dikte edilmiş gibi geliyor. Artık projelerimi ve evren hakkındaki her şeyi daha net anladığıma göre, onları yazmak istiyorum.
Bu gece yoruldum. Son zamanlarda kendime Paris’te çalışmak için çok yorgun olup olmadığımı soruyordum. Aslında şu anki durumumun nedenlerinden biri de bu roman. Kolay görünmesine rağmen, beni yoran çok çalışma gerektirdi.
Komik olan, mutlu olup olmadığımı bile bilmiyorum. Yine, beni parçalayabilecek tek şey buydu. Paris’teki diğer her şeyi affedebilirim çünkü tamamen işimde yaşamama izin veriyor. Ayrıca, çalışmanın zevki kimsenin onu elinden alamayacağı anlamına geliyordu ve beni rahatsız eden de buydu. Okurlarının da en az benim kadar yorgun olacağını düşündüklerinde, içimdeki sürekli gerilimin birçok ruhun cesaretini kırıp kırmayacağını bilmiyorum. Ama sorun bu değil. Bu gerilimi istedim ve onu yaratmak için kendimi kurdum. Gerilimin farkındayım. Hoşuna gidecek mi bilmiyorum …
Başka hiçbir şey değişmez. Burada bahar akşamları yapışkan (ıslak) ve yağmurludur. Romanımdan bir cümle hatırlıyorum: “Akşamları melankolik bir kırılma oldu.” Cezayir ya da Oran’daki akşamları ne kadar özlediğimi, sahilde nasıl göründüğümü bilmenizi isterdim. Hala birkaç haftalığına gitmek ve gökyüzüne ulaşabilmek için bir yaz ve bir kış var. Bunların hepsi çok uzakta. Oraya gideceğime inanamıyorum. Bu yüzden romanımdan sonra sevincimden atlamadım … ”
Çarşamba.
Bu mektup iğrenç ve okunamaz. Sana tekrar gönderiyorum. Dün o kadar gergindim ki düzgün yazamıyordum. ”
Çeviri: Arzu MƏMMƏDOVA