Ben bu kuralları şimdi kime söyleyeyim?

Semire öğretmenimiz bizlere her fırsatta, defalarca derdi ki; Her sabah gazete okuyun, ya da radyo dinleyin. En az üç “haber” bilin, üzerinde düşünün. Karşınızda konuşan insanı dinleyin, sözünü kesmeyin,...
iclal aydın

İclal Aydın

Semire öğretmenimiz bizlere her fırsatta, defalarca derdi ki; Her sabah gazete okuyun, ya da radyo dinleyin. En az üç “haber” bilin, üzerinde düşünün.

Karşınızda konuşan insanı dinleyin, sözünü kesmeyin, ona bambaşka bir konu hakkında soru sormayın.

Bir toplulukta birisi konuşuyorsa siz bir başkasıyla sohbet etmeyin.

Burnunuzu kanştırmayın, cebinizde her zaman bir mendil bulundurun.

Ayakkabılarınız camursuz, temiz ve hep boyalı olsun.

Tırnaklarınızı yemeyin, elleriniz çok önemlidir.

Yediğiniz yumurtalar midenizde olsun, ağzınızın kenarında değil. Dişinizi fırçalayın ve aynaya bakmadan evden çıkmayın.

Bir büyüğünüzle ya da tanımadığınız birisiyle konuşurken “siz” diyerek hitap edin. Asla saygısız görünmeyin.

Adres, saat sorana mutlaka nezaketle cevap verin.

Trafik ışıklarına dikkat edin, yolunuza yaya geçitlerinden ve kaldırımlardan devam edin.

Yazınız düzgün, okunaklı olsun ve hep anlaşılır biçimde konuşmaya gayret edin.

Asla ama asla küfür etmeyin!

Birbirinize çelme takmayın, çimdik atmayın ve tükürmeyin.

Pazartesi sabahları güne gülerek başlayın ve herkese gülümsemeye gayret edin.

Kurallara uyun. Sebepsiz kural yoktur.

Yemeğinizi ve eşyalarınızı sizden kötü durumlarda olan arkadaşlarınızla paylaşın.

Telefon konuşmalarına önce kendinizi tanıtarak başlayın.

Özel günlere ve resmi bayramlara gereken özeni gösterin.

Siz ilerde belki milletvekili, öğretmen ya da sanatçı olacaksınız. İyi matematik bilmeli, çok güzel Türkçe konuşmalısınız. Örnek olmalısınız…

Semire öğretmen bize bunlan söylediğinde, bizler dokuz yaşında 38 çocuk, ilkokul üçüncü sınıf öğrencileriydik.

Büyüklerin az önce saydıklarımın tümünü yaptığını zannederdik.

Büyürken gördüğümüz ilk şey ise aslında kimsenin kimseyi dinlemediği oldu.

Sonra yaya geçidinin tam üzerinde duran hatta asla durmayan taşıtları, trafik ışıklarıyla asla ilgilenmeyen yayaları gördük.

Tırnak yiyenlerin, burnunu karıştıranların, dişlerini fırçalamayanların ve herkesin içinde bol küfürlü konuşanların gittikçe çoğaldığını, onlar çoğaldıkça da yaptıklarının giderek doğal karşılanmaya başladığını fark ettik.

Kurallara uymamanın, Türkçeyi kötü konuşmanın, matematik bilmemenin, her türlü konuşmaya “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusu ve herkesin “bilici” olması beklentisiyle başlamanın politikacı olmak için neredeyse gerekli şart olduğuna inanmaya başladık.

Kimsenin kimseyi dinlemediği bir toplumda ayakkabıları çamurlu, dişleri aylarca temizlenmemiş, ona buna tüküren, çelme takan, çimdik atan ve yaş ortalaması dokuzun çeşitli katlarında olan insanlarla yaşamaya alıştık sonunda.

İşin garibi bu yazıyı bitirirken fark ediyorum ki hiç de şaşırtmıyor beni bu durum, hayret!

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Köşe Yazıları
Henüz Yorum Yok

Cevap bırakın

*

*

Benzer Konular