“Al turpu vur Türk’e, gene yazıktır turpa”

Yukarıda okuduğunuz özdeyimi acaba kim üretti dersiniz? Gelin birlikte düşünelim: Yunanlılar mı? HAYIR. Bulgarlar mı? HAYIR. Ruslar mı? HAYIR. Ermeniler mi? HAYIR. Iraklılar mı? HAYIR. Suriyeliler mi? HAYIR. Peki...

Dr. Haydar DümenYukarıda okuduğunuz özdeyimi acaba kim üretti dersiniz? Gelin birlikte düşünelim: Yunanlılar mı? HAYIR. Bulgarlar mı? HAYIR. Ruslar mı? HAYIR. Ermeniler mi? HAYIR. Iraklılar mı? HAYIR. Suriyeliler mi? HAYIR.

Peki kardeşim Anadolu’da yagın olan ve şimdilerde kısmen unutulan bu özdeyimi kim üretti?
İngilizler mi? Fransızlar mı? Almanlar mı? Yoksa Amerikalılar mı?
HAYIR, HAYIR, HAYIR…

Bu özdeyimi, Türkler Türkler için üretti.
Haydaaa!…

Peki hangi Türkler, hangi Türkler için? Bakın burada biz de şaşırdık ve yanlışa düştük. Türkleri de ikiye ayırmış olduk. Ama ne yapalım ki, Osmanlı kültürünün kent kültürüne yansıyan, Türk hakkındaki değer yargılarının Anadolu kasabalarına kadar yayılan bu özdeyimi, ben çocukluğumda duydum ve yaşadım.

Defalarca söyledim, yazdım. Ben Uşak’ın çok yakın bir köyünde doğdum ve büyüdüm. Yani kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde değil. Şeker fabrikasına 200m mesafede Afyon- İzmir tren ve karayolunun 100m yakınında, ulaşım bakımından kente ve kent kültürüne yakın bir köy. Bizim köylülerimiz bu yakınlıktan şımarmış olmalılar ki, 3-5 km uzaklıktaki dağ yamaçlarına kurulmuş köylüler için: “Ayı Türkler” dediklerini duya duya büyüdüm. O suyu sıkılmış ve soysuzlaştırılmış ,başka bir kültürün kirleriyle yörüngesini ve yolunu şaşırmış insanlarımız, saf, temiz tarım kültürünün ürünü olan ve her savaşta herkes gibi ve herkesten önce canını veren, çileli insanları hor görüp, aşalamak için bu deyimi kullanıyorlardı.

Şehirdekiler ise, bizim köylülerimiz dahil, köylü erkeklere: “Elleri eldivenli ayı Türkler” diyorlardı.
Şimdi aklınızı zorlayın, bu bilmeceyi çözmeye çalışın. Ayağına giyecek pabucu olmayan (ki o zaman çarıkla dolaşıyorlardı) elleri eldivenli ayı Türkler demenin, yani olmayan bir eldivenin buradaki anlamı neydi? Uğraşmayın, bulamazsınız.

Bedeni asla güneş görmemiş; ama elleri ve yüzleri güneşten adeta zenci derisine dönmüş ve de nasırlaşmış bu insanlar, abdest almak için kollarını sıvadıklarında, tam bileklerinden keskin bir çizgiyle ayrılmış şekilde, siyah bir el ve dirseğine kadar bembeyaz bir ten. İşte bu görüntü (bunu da hep gördüm ve yaşadım) o insanları aşağılamak için ve özellikle Türklük kavramını yerin dibine batıran ümmet eğitiminin, kendilerine göre soylu, gerçekte ise, aşağılık sefil bir yakıştırmasıydı bu benzetme.
Çünkü o eller, o turpu bile vurduğumuzda, yazık oldu turpa, diyecek kadar değer verilmeyen insanlar sayesinde, karınlar doyuyor, ülke korunuyordu.

2001 yılında bile, nereden nerelere geldik? diye düşünemiyorum. Çünkü hiçbir yere gelemedik. O yüce, o ulu, o insan dehasının en büyük örneği Atatürk’ün Türk halkına armağan ettiği, pek çok kavramların yanında: “Bu milletin efendisi köylülerdir” telkinini bile hiçe sayarak, bir sömürü, bir vurdum duymazlık talanıyla, bütün değer yargılarımızı ve tarih bilincimizi tarumar ettik ve en azından 500 yıldır bunu yaptık.
Acaba evrensel boyutlarda, sanatta, teknikte, bilimde, geçmişten günümüze 10 tane büyük adamımızın isimini ve kimliğini sayabilir miyiz? Ben tanımıyorum. Ve düşünüyorum, düşünüyorum bulamıyorum da…

Sizler bulabiliyor musunuz?

Not: Gelecek yazımda bugünkü konumuzun devamı olan, tarih bilincimizden söz edeceğim.

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Kategoriler
Köşe Yazıları

Dr. Haydar Dümen sizlere her zamanki gibi en yeni ve en doğru bilgileri veriyor.
    Henüz Yorum Yok

    Cevap bırakın

    *

    *

    Benzer Konular